Kayıtlar

Ekim, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

john martin / yiten cennet

Resim
Ajouter une légende  Başlangıçta bir şey öğrenmek gerçekten şans işiydi , merak alanları da yetmiyordu buna , gözünün içine baktığımız hocalarımız da kendilerine daha önce ne verilmişse onu gösteriyorlar ama resim anlatılmaz , onların ustalarına da ne kadar saygı duysak bile , etkisinde kalmak söz konusu değildi . Akademi kütüphanesinde ne varsa, onlarla yetinmek zorundaydık . Elimizdeki yayınların çoğu Fransız sanat yayınlarıydı örneğin " l'OEIL ' dergisi , SKIRA yayınları ki roprodüksiyon olarak en başarılısı , mimari adına bir iki dergi vs. Genel olarak tipographiden ofsete geçiş yılları , harp sonrası ; dünyanın uyanması , iletişim , kültür savaşlarının da başlangıcı. Fransa bu konuda çok etkindi , sanat pazarının odak noktası , daha da önemlisi sanatı "monopol "e almış , çokca da akıl hocalığına soyunmuştu . Fransızların hala da kavrayamadıkları bir karakteri de dışa hiç bir zaman alıcı gözüyle bakmamalarıdır . ne geçmişde ne de yakın tarihde , gününün

FİAC 2011 / contemporary FUCK

Resim
Genellikle böyle sirklere gitmemeye kararlıydım ama dostum Ali Hatemi 'nin " VİP " daveti ve de snop görmek amacıyla metrodan çıktığımda ; ekmek karnesi dağıltığı günleri anımsatan çok uzun bir kuyruk , ve bir insan "hengamesi" , pahalı giriş ücretini de göze almış, Champs Elysées ' ye doğru uzanıyordu. VİP  giriş kapısı ; insana " vatandaş " gibi davranıldığı , genellikle " contemporary " yi anlayan , alan ,  kolaylıkla heryerde karşılaşamıyacağınız bir tür " snob ", daha çok " exentrique " ve " bizarre " ( giderek bu tanımlanmalar fransızca olmuşsa, dilimizin aşamasında hala bir karşılığı olmadığı için ) insan portreleri nin en görülmesi gereken yeriydi. Bu sanat lobisi , gününü çok iyi izlediği için , paranın da kokusunu çok iyi alıyor. pompalayacakları ülkelere kapısını açmak , o ülkelerin kendi dümen suyundaki galerileri ve de onların müşterilerine hizmeti unutmamışlardı. 80 li yıllarda katıldığım Fia

endişelerimizin kışı

Resim
                      ENDİŞELERİMİZİN KIŞI                       Resim konuşmak mı  yoksa bakmak mı?  Bence her ikisi de güncelliğini yitirmek üzere, sınırların kalkması sonucu yaşanan bir kaos, öncelikle resimi vurdu, resim diyorum çünkü plastik sanatlar ve de tüm "modern" le başlayan tanımlar ne yaptığımızı açıklamaktan uzak, Bu konuda "tutucu “olmam, sanatın her şekilde yapılabileceğini bize yutturanlar, bunu uluslararası para sistemiyle  lobi olarak, bir sirk görünümü içeren MODERN’i bir geçiş parolası yaptılar! Edebiyat , müzik , sinema vs. bu tehlikeyi çok önce sezip , sanatın ancak kendi malzemesiyle varolabileceğini hemen kanıtladı ve de ne sinema ne roman hiç bir çağda bu kadar anlatımcı, içerik adına “insana dair” olmamıştı, 60 lı yıllarda yaşanan gereksiz kompleklerden arındığında; örneğin “yeni roman” , “yeni dalga”, gibi  vs. gibi arayışlar zorla anlaşılmaz olma çabaları, öteki sanat dallarında geçerli olmadı. Resim ' in çağın başında

Passage

Resim
                         utku varlık - peinture / 2011                      

idée-noir

Resim
                   utku varlık / karton üstüne desen - karışık teknik , füzen,kalem, tempera              

kar yağıyor hayatıma

Resim
Selim İleri ' yi severim ; nostaljiden öte garip bir hüzünün yazarıdır , bu günü de yazsa ; ister istemez yaşanmışlığa dair " narrative " öge , şimdi yaşadığı anın ona bir sanrı olduğunu fısıldar,  geçmişten koptuğumuzda, ister istemez bir pişmanlık duygusu taşırız sanki ellerimizi bi türlü saklayamamak kaygısı , sürekli özür dilemek , niye niçin ? Uzak ya da yakın , bu sanrı benim de peşimi bırakmaz , çocukluğumda ve gençliğimdeki mekanlar daha huzurludur , doğa tümdür , dostluklar , aşklar , gök daha mavi , bulutlar daha beyazdır. Selim İleri'nin çocukluğundan başlıyarak yeni yetme yaşları ve sonuçta yazarlık serüvenin de katiyen yalnız değil ; onun merak alanları , sürekli ilişki kurmak , kişiliklerin çekinmeden kapılarını çalmak , onları tanımakla daha da zenginleşiyor . O yılların " Kelebek " ya da " Hafta Sonu " dergilerini karıştırsanız , sanki içinden çıkacakmış hissi veriyor. Burada amacım bir kitap eleştirisi değil , "Kar Yağıyor Ha

ölüme dair

Resim
Bazı dönemler nedeni bilinmez bir ölüm geçer yaşantımızdan ; beklemediğimiz , düşlemediğimiz genellikle hazırlıksız olduğumuz bir anı yakalar, sanki hep şaşırtmacılıkla olur ; inanamayız , genellikle kabullenmek istemez insanlar , sanki yaşantılarında olağanüstü bir gereklilik varmış gibi . Bilmiyorum ama hep şaşırmışım ; niçin insan doğaya gerektiği gibi bakmaz ? Baksa ; doğanın ölüm dediğimiz bu fenomeni her gün gözlerimizin önünde tekrarladığı , Behçet Necatigil'in dediği gibi : " solgun bir gül dokununca .."   kendine indirgemez bunu insan ; doğanın gözlerimizin önünde can çekiştiğini görür , aldırmaz , öldürdüğü bir sülünün önünde fotoğraf çektiren avcının aptalca pozu , ölümü insanın hala kavrayamadığının bir imgesinden başka bir şey değildir . Son günlerde yaşadığımız , bize ulaşan bazı ölümler ; bu paradoksun kişilere göre nasıl değiştiğini gösterdi.   Öncelikle Steve Jobs ' un , bu olağanüstü kişinin ölümü. Kısa bir süre önce , öleceğini açıkladı , pankere