HAYALET OĞUZ

Hayalet Oğuz / Nazmi meyhanesi - 1968 foto: Utku Varlık İster istemez yaşanmışlıkları daha fazla konuşmaya başladık; bilmiyorum, gün geçmiyor birşeyleri paylaştığınız kişilikler sizi çağırıyorlar, bence bir nostalji tuzağı, o günlere dönmek; kendiliğinden mi oluşuyor yoksa özlüyormuyuz o gerilere dönmeyi. Yine bellek fenomeni; bazen dokunuyorum bir anıya, her şey olduğu gibi kalmış sanki. Bu kez Hayalet Oğuz'u yazmayı düşünmüyordum ama karşılaştığım üçüncü kişi bana bana ondan sözetti, Orhan Duru'nun kitabı "O Pera'daki Hayalet" gereken bir işleve girmiş ki bu genç kuşak Hayalet'in hikayelerini Nasrettin Hoca misali kulaktan kulağa anlatıyor; bu da sanal bir genleşme getiriyor, oysa Oğuz'un minimal pırıltılı, olağanüstü tanımlama yeteneği anında vururdu, acımasız bir "humour", kişiyi ve olayı anında çırılçıplak soyan bir zeka. Örneğin: bu söz ne kadar Süavi Süalp'e bağlansa da aslında Hayalet Oğuz'un Edip Cansever'i tanımlamasıdır...