OXYMORE / İSTANBUL- ŞUBAT / NAHİT HANIM
Geçen kez Ahmet Arif'in Leyla Erbil'e mektuplarıydı; Issız Anadolu kentlerinde o yıllar, nasıl olunabilirse öyle, kahrolan bir şairin mektuplarıydı; görünürde yazarın yazara, şairin şaire olarak yansıyan bu yazışma; bilmiyorum Leyla Erbil'i ( çünkü tek yön, Leyla'nın yanıtları yok ve de üstüne bu yazışmanın ortalarında bir evlilik yapıyor ) ama Ahmet Arif'in mektupları bir aşk yangını. Bu kez Orhan Veli'nin Nahit Hanıma mektupları, gelip yaşantımın en güzel dönemlerinin konumuna gelip oturdu. Nasıl anlatılır; geçmiş turquioise cam bir vazo gibi artık içine çiçek bile konulmayan, bakıyorsunuz ama görmüyorsunuz, anılar köşesinde. Sırları dökülmüş antik ayna, derinliklerinde yiten ya da yaşayan en güzel dostlarımı saklıyor; dedim ya, bir akşam güneşi girer perdenin bir aralığından, dönür dolaşır ve o kendiliğinden bırakılmış -unutulmuş değil- dost portrelerine şöyle dokunur ve her kez yüreğim yanar; kaçarken kapıyı çekmiştim, dönmemek üzere; melonkolimi, iç sık