Kayıtlar

Eylül, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

delirmemek elde değil !

Resim
Geçenlerde Roman Opalka 'nın ölüm haberini okuduğumda , aklımdan ister istemez son tuvalinin üstüne yazdığı son sayı geldi , 1965 de 1 den başladığına göre , 2011 de tuvale son olarak hangi rakkamı yazdı. Opalka'yı tanımamak çok normal çünkü çağdaş sanat dediğimiz ve de ne olduğunu tanımlayamadığımız bir nevi " sirk " olmaktan bir yana , her türlü " marginalité " yi de artiste ya da " plasticien " tanımıyla kendi bünyesinde topladığı için , bir toplama kampı görüntüsünü andırıyor . Opalka hiç olmazsa yaptığı bu uç işi tuval üstünde yapıyordu. 1965 de  Varşova kültür ve sanat merkezini yönettiği sürelerde bir gün eşini kahvede beklerken , aklına bir " zaman manifestasyonu " yapmak , zamanın varoluşununu ; başlangıçla sonuç arasındakı değişimi , insana özgü aşınımındaki son olarak ölümü içermesi , aşınımındaki duygu alanlarının ters yüz edilememesi giderek zamanla bir hesaplaşma yapmak geliyor . Bu karar alındığında çalışma beyaz fon

perili köşk

Resim
Rumelihisarı'ndaki perili köşk diye anılan Yusuf Ziya paşa köşkü , 60 yıllarında terkedilmiş , gizemsi uğursuz , masalımsı bir görünüşdeydi . Bugünkü gibi çevresinde hiç bir yapı , tepesinde de köprü olmadığı için bizi sinemanın içeriğindeki ; vampir öyküsüne çekerdi. Özellikle kışın , iskelenin karşısındaki Osman Avcı ' nın meyhanesinden çıkınca , sisin çöktüğü boğazdan geçen tankerlerin sis alarmlarının da etkisiyle içinde birinin lambayla dolaştığını görürdük , acaba bize mi öyle gelirdi. İşte bu sanrı'nın da etkisiyle Akademi'den kadim dostum Kürt Necati'yle köşke yerleşmeye karar verdik. Bunu Osman Avcı'ya açınca , bize belki sahibi değil de  mirascılarında biri olabilecek Vefa semtimde kasap Sıtkı 'ya danışmamızı önerdi . Kasabı bulduk ama asıl mal sahibi olmadığını , kendisinin köşkün yanında bir arsası olduğunu , arsayı da bir türlü satamadığını anlatıp bizi köşke komşu olan Ermeni kilisesinin papazına gönderdi. Bu süre içinde bizim köşke yerleşeceği

Babil'den anılar

Resim
Asur'lu askerlerin esir ettiği yahudilerin ezgisi   - MÖ. 7 yüzyıl -        BABİL NEHİRLERİNİN KIYILARINDA OTURDUK VE AĞLADIK        ZİON'U ANIMSADIKCA.        VE HARPLERİMİZİ ÇEVREMİZDEKİ SÖĞÜT AĞAÇLARININ        DALLARINA ASTIK.        BİZİ ESİR EDENLER GELDİLER , HAYDİ ZİON EZGİLERİ ÇALIN        SÖYLEYİN DEDİLER.        TANIMADIĞIMIZ BİR ÜLKEDE TANRIMIZIN EZGİSİNİ NASIL SÖYLERİZ ! Babil kraliçesi Sibtu'nun , kocası kral Zimri-lim'e mektubu - Marı sarayı / MÖ. 18 yüzyıl -               SÖYLEYİN KRALIMA , KULU SİBTU ANLATIYOR BUNLARI ,         SARAYDA İŞLER İYİ GİDİYOR , YETER Kİ KRALIM SIHHATLİ OLSUN         ONA İYİ BİR GİYSİ , BİR PELERİN VE ÜÇ TESTİ GÖNDERİYORUM.       Kral Şamsi -Adad ' ın oğluna mektubu    - Bur-Sin / MÖ. 2050 -          DAHA NE KADAR SENİ GÖZETECEĞİM ?          HALA BİR ÇOCUK GİBİSİN !          ERKEK OLAMADIN , YÜZÜNDE SAKAL YOK .          BURADA KARDEŞİN DAULİ- DUM 'U ÖLDÜRÜRKEN,          SEN ORADA KADINLARIN ARAS

köprünün üstünde

Resim
Bir ülkede yaşıyorsunuz , sanatla ilgili ya da ilgisiz  ama bir beğininiz var , kenti daha bakımlı görmek açıkca hakkınız çünkü bir vergi ödüyorsunuz bunun için . Çöpünden tutun da parklara dikilen ağaçlara kadar herşey sizin sorumluluğunuzda. Bir gün evimin çok yakınına tüm Paris'i dolanacak - iç çevre Tramway yolu- projesi nedeniyle buna paralel bu yolu izleyecek bir sanat yolu düşünülmüş ve de ilk 12 km. nin bitimiyle tramway ve  " parcours artistique " Paris'lilere sunuldu. Başlangıç noktası Garigliano köprüsü ortasına pembe renkli metal döküm , içi bir butik görünümünde  ve telefon kabinesi işlevindeki  bu acaip " alien " objet ; Sophie Calle ve Frank Gehry imzasını taşıyordu , adı da " La Telephone " du. İlk gördüğümde kabullendim sonra da köprüyü yürüyerek geçmediğim için de bir süre sonra varlığını unuttum . . Son günlerde İstanbul sanat çevrelerinde  Sophie Calle ismi büyük hayranlıkla anılmaya başlanınca bir süredir beni sinirlendiren  

CHANGİS - 2011

Resim