delirmemek elde değil !
Geçenlerde Roman Opalka 'nın ölüm haberini okuduğumda , aklımdan ister istemez son tuvalinin üstüne yazdığı son sayı geldi , 1965 de 1 den başladığına göre , 2011 de tuvale son olarak hangi rakkamı yazdı.
Opalka'yı tanımamak çok normal çünkü çağdaş sanat dediğimiz ve de ne olduğunu tanımlayamadığımız bir nevi " sirk " olmaktan bir yana , her türlü " marginalité " yi de artiste ya da " plasticien " tanımıyla kendi bünyesinde topladığı için , bir toplama kampı görüntüsünü andırıyor . Opalka hiç olmazsa yaptığı bu uç işi tuval üstünde yapıyordu. 1965 de Varşova kültür ve sanat merkezini yönettiği sürelerde bir gün eşini kahvede beklerken , aklına bir " zaman manifestasyonu " yapmak , zamanın varoluşununu ; başlangıçla sonuç arasındakı değişimi , insana özgü aşınımındaki son olarak ölümü içermesi , aşınımındaki duygu alanlarının ters yüz edilememesi giderek zamanla bir hesaplaşma yapmak geliyor . Bu karar alındığında çalışma beyaz fon bir tuval karşısında , beyaz bir gömlek giyerek ilk sayı dan başlıyor ve bu ses bir banda kaydediliyor ; bir - iki - üç.... polonyaca jeden , dwa , trzy , piec , szesc , siedem , osidem , siedenarcie osiemnascie , dwadziescia , tysiac , million vs. Amaç bu önünü alamadığımız gidişin hiç olmazsa bir izini bırakmaktı. Sesinin alınmasının yanı sıra kendi fotoğrafı daha sonra da video'la kaydediliyor . günde 380 rakkam tuvale yazıyor , fırça va boyayla . 1972 1 bir milyon'a geliyor ve o sürelerde beyaz tuval üstüne %5 beyaz renkle sürdürüyor bu önüne geçilmez aşınımı. 1977 de Fransa'ya yerleşiyor . Düsselfolf akademisinde , Salzburg yaz akademilerinde profesör olarak görev yapan Opelka'nın gerçekten ne anlattığını çok merak ediyorum . Son olarak gördüğüm bir dökümanterde , ruhi bir beyazlığa yaklaşmış Opelka'nın çok monoton bir sesle tuvale yazışını yakın plan izliyoruz , Açıkca yazdığı değil de zamana karşı Opelka'nın da tuvalin içini girdiği ve onunla birleştiği görülüyor. 79 yaşında öldüğünde geriye 180 tuval ve 5 milyon rakkam bıraktı , darısı modern müzelerin başına !
Opalka'yı tanımamak çok normal çünkü çağdaş sanat dediğimiz ve de ne olduğunu tanımlayamadığımız bir nevi " sirk " olmaktan bir yana , her türlü " marginalité " yi de artiste ya da " plasticien " tanımıyla kendi bünyesinde topladığı için , bir toplama kampı görüntüsünü andırıyor . Opalka hiç olmazsa yaptığı bu uç işi tuval üstünde yapıyordu. 1965 de Varşova kültür ve sanat merkezini yönettiği sürelerde bir gün eşini kahvede beklerken , aklına bir " zaman manifestasyonu " yapmak , zamanın varoluşununu ; başlangıçla sonuç arasındakı değişimi , insana özgü aşınımındaki son olarak ölümü içermesi , aşınımındaki duygu alanlarının ters yüz edilememesi giderek zamanla bir hesaplaşma yapmak geliyor . Bu karar alındığında çalışma beyaz fon bir tuval karşısında , beyaz bir gömlek giyerek ilk sayı dan başlıyor ve bu ses bir banda kaydediliyor ; bir - iki - üç.... polonyaca jeden , dwa , trzy , piec , szesc , siedem , osidem , siedenarcie osiemnascie , dwadziescia , tysiac , million vs. Amaç bu önünü alamadığımız gidişin hiç olmazsa bir izini bırakmaktı. Sesinin alınmasının yanı sıra kendi fotoğrafı daha sonra da video'la kaydediliyor . günde 380 rakkam tuvale yazıyor , fırça va boyayla . 1972 1 bir milyon'a geliyor ve o sürelerde beyaz tuval üstüne %5 beyaz renkle sürdürüyor bu önüne geçilmez aşınımı. 1977 de Fransa'ya yerleşiyor . Düsselfolf akademisinde , Salzburg yaz akademilerinde profesör olarak görev yapan Opelka'nın gerçekten ne anlattığını çok merak ediyorum . Son olarak gördüğüm bir dökümanterde , ruhi bir beyazlığa yaklaşmış Opelka'nın çok monoton bir sesle tuvale yazışını yakın plan izliyoruz , Açıkca yazdığı değil de zamana karşı Opelka'nın da tuvalin içini girdiği ve onunla birleştiği görülüyor. 79 yaşında öldüğünde geriye 180 tuval ve 5 milyon rakkam bıraktı , darısı modern müzelerin başına !
Yorumlar
Yorum Gönder