İSTANBUL 2


İstanbul bir süre sonra size başka kapılarını açar ve bir tiyatro misali 2. perde başlar yani dekor değişmiştir ; ilk izlenimler ve hüzün bir "routine" olarak sürmesine rağmen yakın dostlarınızın  bu görüşmediğiniz sürede oluşan "Çohov" vari küçük öyküleriyle ya da dramatik bir tiyatro oyununun bir perdesinde bu oyuna yani kente girersiniz

Ali Hatemi
Ali Hatemi'nin şu günlerde yaşadığı küçük bir öykü değil , "epik" bir tiyatro , kendini bir yazgıya bağlatan kurallara baş kaldırışın , çok iyi bildiğimiz , insanın hiç bitmeyen öyküsü : " yasak aşk " ! Bilinmez hep kadere bağlanmıştır bu ; hep kötü biter nedense. Ali ve Zeynep'in öyküsü bence Orhan Pamuk'un "massumiyet müzesine" girebilecek kadar dürüst  , bir " arınma" , "bahar vurdu başıma " gibi  , işte öyle bir şey . Bunu Modest Moussogski 'nin "Bir sergiden Tablolar eserindeki dördüncü öyküyü  müziğiyle düşlüyorum ;   yaşlı cadı "Baba Yaga" yı bu kez Sayın Kezban Hatemi oynuyor , bir anne olarak değil de bir avukat olarak oğlunu diz çöktürecek tüm "argument"ları kullanıyor ; polis zoruyla Lape Hastanesine yatırıp deli raporu aldırmak , Ali'nin büyük bir özenle kurduğu Mim Art-Antique sanat galerisini de para güçlerinin kendisi olması nedeniyle kapatması , tehditler yani Baba-Yaga'nın söylediğinin aynısı  "..eğer söylediğimi yapmazsan , seni yutarım " . Gerçekte Ali'nin avukatlığı bırakıp sanata yaklaşması , bir "art-dealer" olarak kendini tanıtması çok yeni , bu başlangıçlarda sizi çevreleyen kişileri ölçüp biçmeniz çok güç ; örneğin bu galeri işinde kendisine ortak olarak gözüken kişiden tutun da sanata ilgili gibi görünen nice kişilere dek.Şimdiye dek çok şey söylendi ; bence en ilginç olanı : "..parayı bulan taze beden arıyor " diyor Kezban Hatemi ve yanılıyor eğer konumuz " aşk " sa bu  şiiri bilmemek bir suç değil bence bir cürümdür , giderek "aşk" sözcüğü tinsel'dir bunu érotisme'le karıştırmakdır bence suç olan . Sevmek nedir ? Bir sihir, bir gizem , bir büyü  vardır bu içerikte.  Üçüncü perde daha başlamadı , bilmiyorum zaman bunu nasıl değerlendirecek ; yargı  gerçekci bir romanın sonu mu yoksa bir aşk filminin öğretisi mi ?
                   



ANNE , BEN BARBAR MIYIM ?  Hayır değinmek istediğim başka bir konu ; uzun süredir sanatın akdığı suyun yatağını değiştirmek için yapılan parasal güçlü uluslaraüstü lobilerin bitmek tükenmez  , anlamsız  , "absürt" Biennalleri , yüzleri ve beyinleri Botox'lu küratörleri ve de aptalca " sloganları " , sonuçta ne yapılmak istendiği , bu işin içinde sanat ve sanatçının yerini , bu paraların hangi amaçla harcandığını , bu sponsor geçinenlerin paralarını hangi amaçla verdiğini , öğretilmek  ve gösterilmek istenilenin kime yöneltiği ? 13.  Biennal  duyurusu basın açıklaması çok ciddi başladı ; gazetelerde " Kamusal Sermaye ve Sanat Pazarı " , " kamusal Simyanın üçüncü Etkinliği " vs olarak  Bienalle Kürötorü Bayan Fulya Erdemli tarafından açıklandı :

Fülya Erdemli
10 mayıs Marmara Otelinde tartışmaya açık oturum "Vermeir&Heiremans'ın sanat evi Endeksi" adlı sunum ve performansıyla başlayacak diyordu okuduğum haber , ben ne yapılmak istendiğini ve bu "endeks"si anlamadım ama Panele katılacakarın ve konuları başlık olarak çok çiddi ve derindi , "ekonomi ve  toplum bilim , kamusal kurum , güncel sanat sorunları " ; yabancı ve yerli bir takım " isimlerin içinde Vasıf Korun ve Haldun Dostoğlu gibi iki "cynique" kişinin  olması   da Biennali daha anlamlı kılıyordu. Ertesi gün aynı gazetede "Biennal protestosu karakolda bitti" haberini görünce
şaşırdım çünkü bu "evrensel işlevli" kürötör bayanın bir kameramanı karakola sürükleyeceğini düşünmemiştim ! Kamusal Direniş Platformu'nun bize sanatı "dictée" ettirmek isteyenleri sarsması bence çok önemli , hiç olmazsa şunu belki anlarlar , böyle Biennale sirklerinin modası çoktan geçmiştir .
Alexandre Gutke/ Garabet 2010 -12. İstanbul Biennali




































Yorumlar

  1. İstanbul Biennal'i gerçekten çok büyük bir sirk , artık eğlenemiyoruz.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM