OXYMOR / UFUK ÇİZGİSİ

Bruegel / İcare'ın düşüşü
Bugün pazar; dingin ve aydınlık bir gün, şubat ayının ilk günü, hava fazla soğuk değil, parktaki kuşlar yanılıp ilkbaharı müjdeleyen sesler çıkartıyor, herkes yanılabilir diyorum! Belki onlar da sıkıldılar bu monoton günlerden. Dünyadan gelen haberler de hiç iyi değil; nedense hep pazar sabahları kendinle bir iç hesaplaşma yapılır ama benimkisi daha da erken yılların bir sıkıntısıdır; 40-50 yıllarının taşra kentlerinde engizisyon misali okulların 15 günlük şubat  tatiline girdiği, karlı, soğuk, umutsuz; notların hiç de iyi olmadığı giyotin gibi başımın üstünde duran "karne", " annemin silahıydı bu "; "..babama layık olamamam ve de bu gidişle.." ama kim dinler bunu, kedilerimize bakardım; onların böyle bir derdi yok, sobanın yanında ilkbaharı düşlüyorlar. Şehir sineması - çarşamba ve cumartesi - günleri; RKO'nun 2. sınıf filmleriyle vahşi batıya, pathé'nin dünya haberleriyle dünyaya ve de cartoon'larla pek iyi yaşayamadığımız çocukluğumuza dönerdik. İşte bu can sıkıntısı şubatın okul tatilinde kendime başka bir kapı açardım; el kitaplarımın uçan dairelerine biner, çok uzaklara giderdim, dönmemek üzere!

Bruegel / Saksağan darağacının üstünde

Bugün yine şubat; karneler, notlar, matematik öğretmeni ve de annem, kimse yok ama sıkıntı aynı, uçan daire gibi Internet'e binip, bir türlü; nedense hiç bir dönem rahat olamadığımız ülkemize, kan revan götüren dünyaya bir parmak hareketiyle ulaşıp, insana özgü bu rahatsızlığa da elinizi kaldıramıyacağınızı kabullenip yine kabuğunuza çekiliyorsunuz, Kafkalaşıp; görünmeyen adam olarak gezegenimize kötülük edenleri cezalandırıyorsunuz, bu "ceza sömürgesi" o kadar dolu ki, vazgeçiyorsunuz çünkü başetmek güç; insan hiç bir çağda özlediğimiz gibi olmadı, hangi insan ? Şu kısa yaşantısını absürt inançlara adayıp kendi cehendemini kurumlaştıran zavallı yaratık mı yoksa evrenin ötesinine gitmek için füzeler yapan mı? Bu iç savaş süre dursun; kendinize özgü bir evreni kafanızda çizmek, hayal kurmak daha doğrusu düşlemek, bu da sizin kurtuluşunuz, "ufuk çizgisinin ötesine" bakmak, tarifi olanaksız uzak bir mavi var ya; işte o mavinin öbür ucu!. "En güzel deniz Henüz gidilmemiş olanıdır" diyor Nazım; işte benim ufuk çizgim.

Lucas Van Valckenborch / Babil Kulesi  1595

Kendi hayal ülkemi düşlerken, orta Avrupa ressamlarının tablolarına sığınırdım, ne ressamını ne de resmi bilmeden, bir Alman dergisinde gördüğüm, bu renkli roprodüksiyon benim hayal perdem oldu, geceleri uykuya hızlı geçiş öncesi; kulenin yapılışına yeni öneriler getiriyorum, daha ne kadar yükseleceğini hesaplıyorum, gözlem kulesi hem göğü hem de ufuk çizgisinin ötesindeki denizleri izleyecek; her şeye egemen olacağız. Kulenin biraz ötesindeki büyük nehir, cömertce aktığı büyük vadiyi sulayarak yakındaki denize ulaştığında deltanın bereketi kentimizin bereketi oluyor. Bu Turquoise evren çok uzaklarda o tarifsiz maviye ulaştığında, hayal metaphorları da o uzağa doğru çekip gidiyorlar ve uykuya doğru düşüyorum.
















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA