GÖZ BOYAMA


Dengemiz nasıl bozuldu, bilmiyorum ama gün geçmiyor Paris'de sanatın üst yüzeyinde bizi yıkamak adına "contemporary mafiasının" yaptığı etkinlerinleri izlemeye kalkarsanız yorulursunuz! Eskiden sanatı yönetenler genellikle meydanı başkalarına bırakırlardı; kültür bakanları, müze yöneticileri, kürotörler, ünlü galeriler ve de basın. Dada'yı, kübistleri, Picasso'yu giderek "modern"i vs. giderek 20. yüzyıl sanat  tarihini "alnımıza yazanlar" pentüre değer biçenler ve pazarlayanlar genellikle tablo satıcıları ve de onlarla çalışan ( complice/işbirlikci ) ünlü eleştirmenler, sanat tarihçileriydi;  kolleksiyonerleri görmezdik çünkü zenginlik, para bugünkü gibi sergilenmezdi, genellikle musevillerin ilgi alanında olan sanat ticareti, ikinci dünya savaşıyla el değiştirdi; onların kolleksiyon ve sanatsal tüm varlıkları önce Almanlar tarafından talan edilirken, çok önemli para ve beyin göçü sanatın çekin alanını Amerika'ya yönlendirdi. Bu aşırı zenginlik, Amerika'nın - özellikle pentürde - kendi hegomonyasını dünyaya impose ederken, merkezi Avrupa olan sanatı da Amerikan müze ve kolleksiyonlarına kaydırdı. İlk kez müze ve kolleksiyon adına yeni concept'ler yaratarak, örneğin: Houtson Menil kolleksiyonu, Guggenheim Müzesi vs. Bu kısa geçmişten sonra bugüne doğru yol aldığımızda, Contemporary markalı günümüz sanatını yöneten akıl hocaları, sanatı yine aynı markezden yönetilen ama daha küresel bir biçimde paylaşılmasının daha geçerli olduğunu, parası olan her ülkenin de kendi sanatçıları, modern müzeleri, kolleksiyonerleri ve de biennallerinin çok daha atraktif ve onlar adına kazançlı olacağına karar verdiler: Türkiye buna çok iyi bir örnektir! Örneğin bu lobinin en önemli markası Saatchi, bir adım geri çekilip, topu iki fransız milyardere verdi; Bernard Arnaud - fondation Vuitton -ve François Pinot: Malûm sanatın alım-satım merkezi Sotheby's ve Christie's nin patronu kendi fondationu da Venedik'tedir. Ulusal Modern Sanat müzeleri de tümüyle onların kontrolü altındadır. Danışmanları eski kültür bakanları, modern müze yöneticileri ve teknotratlar aynı zamanda Fransız kültür bakanlığının sanat fonu FRAC'ın da satın alma sektöründe de söz sahibidir.

François Pinot ve Brad Pitt
Bu günlerde Paris Modern Sanat müzesinde Thomas Houseago'nun ilk kez bir retrospektif  sergisi açıldı, bu İngiliz asıllı ressam ve yontucu 72 doğumlu ve Los Angeles'de yaşıyor. Sanat çizgisi Malzeme olarak ağaç, alçı, metal ve bronz kullanıyor genellikle; Henry Moore ve Baselitz'in çizgisinde olduğunu da katalogda yazmışlar! Kolleksiyonerlerin gözdesiymiş; Tate Modern'den Gogosian'na sonra da Venedik François Pinot Fondation'nuna otoyol misali ulaşım onun aynı zamanda mediatik ününün de, yakın dostu aktör Brad Pitt'den kaynaklandığı; aktör onun atölyesinde saatlerce "thérapeutique" ivmede bakarak ve çalışarak sanatı öğrenmeye çalışıyor ve de kolleksiyoner olarak işlerini alıyor, yaptığı sergilere katılıyor. İşte bu Paris Le Musée de L'Art Moderne retrospektivine François Pinot ile katılan aktör, serginin albenisini basında ikiye katladı!



Sergide müze kolleksiyonlarından gelen devasa işler var, dört salonu dolduran işleri değişik malzemeler ve boyutlar içeriyor, müzenin havuzuna kadar ama ilk kez kendilerine sanatçıyı abartma görevi verilen katalog yazarları bu beğeniye katılmakta zorluk çekmişler; zor durumda bazı sözcükler kullamışlar, okuyan anlamasın ve de baksın gitsin, demek buraya kadar getirmişlerse Brad Pitt'in hayran olduğu, kolleksiyonunu yaptığı bir bu adam önemli bir sanatçıdır! Sözcükler ve cümleler: "yontu ve dökümlerin yapımındaki "grotex" abartma", Hulk, sculptures anthropomorphes, gigantisme et a la noirceur! Türkçe naif bir step dili olarak günümüzde kullanılan bir çok terimine yanıt vermiyor ama bu gereksiz çirkinliği güncel sanat olarak yutturmak isteyenlere bize özgü sözcükler yok değil! Hani yontu atölyelerinde ahşap ve metal structure'e alçı sıvıyarak bir form vermek isteyen ama bir türlü figüre dair bir estetik oluşturamıyan, yarım bırakıp atölyeden çıkan izlenimin veriyor.

atölye
 Gördüğünüz gibi abartmıyorum, ama ona bu ünü yakıştıranlar; yani satıcıları için büyük sanatçı yakıştırması, örneğin: Picasso'nun son devresi, cübist, primitif vs.
Aynı sürede Paris'de başka bir yontucunun: Alman Thomas Schütte'ün işleri "Monnaie de Paris" de sergileniyor. Yine François Pinot'nun sahneye koyduğu, bilinçli olarak ötekine paralel bir gösteri: bu iki sanatçıyı müzeler ve kolleksiyonerler paylaşamıyormuş!

Thomas Schütter

Gerhard Richter'in öğrencisi, 2005 de Venedik Biennali " Lion d'Or ", en ünlü müzeler: Stockholm vs., Fondation Beyeler, Bale, Centre Pompidu...Yontu'yu yeniden keşfetti diyerek bize öğretide bulunuyorlar güya yaşadığımız toplumu eleştiren yapıtları insana başka bir boyut getiriyormuş!



Uzun süre önce gördüğüm ama çirkinliğinde ötürü dışladığım, belki anlatılamıyak kadar naif ve çarpık bu işin Schütte tarafından yapıldığını yeniden gördüğümde sevindim, birini al ötekine vur!


Dilim dönmüyor  arapca "heykel" demek için, ne yazık "yontu" tam karşılamıyor çünkü teknik o kadar çok yönlü ki yontmadan da bir şey yapabiliriz, geçelim; her iki sanatçı da varoluşlarında aktüel, en gözde, tüm müzelerin, kolleksiyonların kapıştığı ama benim için "HİÇ"; bu manupulation paranın ve ona bağlı sanatı yöneten güçlerin körcesine bize yutturması! İşte bu kez "dünyada heykelin sefaleti". Düşündükçe aklıma Oktay Akbal'ın bir kitabını adı geliyor: "ÖNCE EKMEKLER BOZULDU"







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM