SAHNEDEN ÇIKMAK
Uzun süredir izlediğim, sanatta “kökleşme” onun getirdiği “hırslaşma” giderek “yapışma” daha ötesinde “bunama”nın akıntısında, insana dair “egocentrique” - benmerkezci “ tüm dışa vuruş, gerektiği gibi yargılanmıyor! İnsan yaşadığı sürece, onun gölgesi gibi sürdürülmek istenen “sanat tavrı” çok önce başını alıp gitmiş se, bunun farkına varamayıp hala 80. Sanat jübilesi için müzelerin kapılarını aşındıran sanatçılar, 15. Kitabını yayınlamak için uğraşan yazarlar, bunadığın hala farkına varamayan düşünürler vb. üstüne bir eleştiri görmedim! Yalnız bizim ülkeye özgü: sanatçının “kendi müzesini açma megalomanisi niçin başka ülkede yok” bunun üstüne de “psikolojik” bir araştırma da yapılmadı! Niçin söylüyorum bunları, sataşmaktan öte, belki dünyanın en gıcık Galerilerinden Paris’deki Lelong& Cie de David Hockney’in şu günlerde yaşadığı Fransa’daki Normandiya peyzajları sergisi. "Benim Normandiyam" sergisinde 11 tablo sergiliyor, her tablonun fiatı 5 milyon dolar.
Yaşayan ve hala resim yapan David Hockney krismatik kimliği dışında Pop ötesi yaptığı resmi, 70 yıllarından beri izliyorum. Parelel olarak yaptığı desenlerde gerçekten usta bir ressam, resim boyaya dökülünce hemen grafik bir arınma geçiriyor; boyanın her zaman satıhta kalması, afiş tekniğinin ağır bastığı, açıkça o ilk yılların İngiltere’de çok örneğini gördüğüm ama hiç bir zaman ne içeriğine ne de tekniğine katılmadığım bir ressam Hockney! Onu izledim çünkü: merak alanları, resmin teknik gizemini soran, araştıran ve de bunları belgesel olarak TV. İçin arkadaşı Martin Gayford’la seriler yapan bu kişilik; hayran olduğu eski resmin teknik labirentlerinde dolaşırken, bildiklerini niçin kendi resminde uygulamadı?
Onun resmini milyonlara satanların resimden ne anladıkları tartışılır ama o günden bu yana Hockney’ın yaptığı resim, o İpad’la yaptığı resim gibi oldu, tadsız bir “armut” gibi; biliyorum o bunun farkında, yaşar sa daha da basit, anlamsız şeyler yapacak, aşama çizgisini geçeli çok olmuş, iç deniz sığlaşmış sa rengini de beraber götürmüştür, ona milyonlar yatıranların sorunu bundan sonra! Daha önceleri Munch’un Çığlık tablosunun 120 milyon dolara satıldığını duyunca: “resim pazarı kafayı kaçırmış” demişti ama bir kaç yıl sonra kendi tablosu “Portre of an Artiste” 90.3 milyona satıldığında da suskunluğu seçti!
"PORTRE OF AN ARTISTE" 90.3 milyon dolar
Kendi resmindeki içeriğin derinliği olmadığın söyleyenlere de “ ..beni image ilgilendirir, fotoğraf da bunun içinde.!” diye yanıtlıyor, Royal Academy ve de tüm önemli mekanların kapılarının açık olduğu bu sanatçı, günümüzde pentürü ters yüz eden "contemporaty"le da ilgisiz, POP markası ona yetiyor.
Moral olarak geldiğimiz yer: "plastik sanatlar"; günümüzde sanat adına yaşadığımız bir boşluk adına çift yönlü kuşatılmış durumdayız: kendisiyle özdeş olmayan bir sanat kavramı, nitelik ve nicelik giderek duyu içeriklerinde büyük sapmalar, beğeninin ters-yüz oluşu; geçmiş, gelecek ve de şimdiki zamanda bunama belirtileri, değer adına yine büyük kırılmalar. Neyin gerçek neyin düş olduğunu bana bir anlatsalar; kim, ne gibi bilgi ve beğeniyle böyle bir değer yargısı oluşturur? Sanatı parasal bir "yüksek atlama" gibi kullanarak astronomik değerlerler oluşturur, çocuk resmi bile olamayacak karalamalar milyonlara kapışılır; uluslararası modern müzelerin harika mekanlarında bu komik, acemi Normandiya görüntülerini izleyenlerin birbirlerine diyecekleri - "işte resim böyle olur!"
Tamamen katılırım, Mark Rothko hakkında, iPad Olmaması dışında ne yorum yapılabilir?
YanıtlaSil