SANATIN CIVIDIĞI YER

 Bir zamanlar “şaşırırdım”, bir tuval, bir yontu, bir şiir, ne bileyim sanki Bach’ın hiç ölmeyen müziğindeki gizem, bir romanın labirentlerinde dolaşmak tutkusu; buna özgü her şey, giderek “sanatın simyası” bir başka boyuttu yaşantımda. Zamana göre çok kısa bir süreçte iletişimin bir başka boyuta geçmesi, gözümüzün önünde çok evrensel bir açılım sonucu; görmek, bakmak, duymak, sanatı yansıtmak adına kapımızın önüne geldi; sanatçı olmak bir ayrıcalık değil artık, “şamataya” dönük her şey pazarlanıyor ve bütün bir hızla! Oktay Akbal’ın ilk öykü kitabının başlığını sevmiştim: “Önce Ekmekler Bozuldu” sonra her şey! İnsan’a dair bir iç deniz çekilmeye başladığında, sığlaşma önce imgesel alan’dan başlamıştı, niçin: belki varolanı bozuk para gibi harcamıştık; sanat artık her durumda “manipüle” edilebilen, ekonomik güçlerin yatırım alanında, spekülatif, düşünme yeteneği gerekmeyen eğlendirici bir “sirk” olmuştu.

Bir gün Paris’de Galeri Perrotine’de bir Çinli artist gözüme çarpmıştı, biraz Jeff Koons oynuyordu, öneme almadım. Galerie Perrotin : “performances, installations, vidéos, trash, humour et art festif” ve bu galeri contemporary şamatasının önemli bir vitrini: Sekreter bana Xu Zhen’nin gelecekte çok önemli olacağını söylemişti: ben de ona FIAC benzeri “Foires Shanghai” de gördüklerimi anlattım, Çinli’lerin “çağdaş sanata” olan ilgisi karşılıksız, çok ilgilenir gibi gözükmeleri, kendi sanatçılarını dünyaya pazarlamak; aynen “soğuk Harp”de olduğu gibi.



Gerçekten o süre içinde hiç ilgimi çekmeyen bu Çinli sanatçıyı gözüme ilişen her yerde, ünlü galerilerde, çağdaş müzelerin mega salonlarında, bienallerde kendinden söz ettirince, bu "expansif" açılım kendiliğinden olacak bir şey değil kanısıyla dekorun arkasına bakmakta fayda vardı! 

Malum 1945 de dünya harbinin sonuçlarının daha iyi korunması adına Amerika'nın açtığı kültürel "Soğuk Harp" saldırısı, CIA'nın sanatı finanse etmesiyle Amerikan sanatçılarının dünyaya empoze edilmesi süresinde daha Çin ortada yoktu, Amerika dışında hiç bir ülkenin de buna yanıt verecek ekonomik gücü olmadığı için; sonuçta bu harbi Amerika kazandı ve sanatçılarını alnımıza kazıdı; Pollock, Rothko vs. Bu egemenlik hemen bitmedi, fictif sanat akımlarının olmadık bahanelerle giderek pentürü de dışlayarak pop'dan contemporary'ye giden bir otoyol misali bu güne geldik ve Çin uyandı!

Andy Warhol yalnız Pop Art'ın bir öncüsü değil, ilk kez sanatçının bireyden çıkarak anonim bir tavır almasını, sanat eserinin üretilmesi adına "factory" sisteminin de kurucusudur, ne yaparsan para getirir; sistem medyatik olduğu sürece; "The Velvet Underground", müzik, baskı, Afiş, poloroid vs. Ayrıca onun empoze ettiği artistler, giderek bir epok yaratmıştı. Erken ölümü sonucu Factory'de kayıplara karıştı ama sistem birinin gözünden kaçmamıştı: Jeff Koons:


Bence başka bir sivri akıllı, Leo Castelli'nin öğretisinden geçmiş ve Warrol'un Factory'sini, sanatın genleşme boyutlarında kendinini aşma çizgisini belki en iyi kullanan bu lobi'nin en önemli ismi; yalnız François Pinnot'nun değil, Bernard Arnault yani Çağdaş Sanatı yöneten  iki milyarderin gözdesi.


Tekrar " Çin'nin Çağdaş Sanat Arzusu" na gelirsek, bu soğuk harpte çift yönlü kuşatıldığının farkında; önce batının "albenisini" çekmek, onların boyutlarında güreşmek, yani yönetenlerin Fondation'arına, kontrollerindeki çağdaş müzelere, aracı galerilere girmekten öte bu alışverişi etkileyen bağımsız kolleksiyonlarda da boy göstermek!
Ama amaç önce Jeff Koons'un performansına ulaşmaktı, şaşırtıcaksın, ne yaparsan yap; içeriğine kim bakıyor, bienaller o kadar bıktırıcı oldu ki, daha büyük mekanlara Disneyland misali, işte Xu Zhen'ni yöneten küratörlerin kurgusu ama önce sanatçı kim: Xu Zhen 1977 doğumlu, kartvizitinde: Artiste Visuel, Performateur, Artiste Video, İnstallationj, Peintre, Photograph.


Esinlendiği Jeff Koons'un yolunda, nedense konu hep antik'dir. (Kısacası, diyelim biz, ülke olarak nasıl olur da bu antik topraklara yerleşmiş bir toplum Ege'yi, Akdeniz'i giderek tüm Anadolu'yu bir türlü anlayamadı; cumhuriyetle korumaya aldığımızda çoğu yağmalanmış bu antik zenginliklerimizin farkına bile varmamıştık, hala da onun üstünde yaşayan köylünün ilgi alanında değildir, o Arabistanı düşler.) Antik, Avrupa'da da 17 - 18 asırda Antikiteye dönüş hayalinde sanatın uzun süre içeriğinde olmuş ve de ..sıkıcı "akademik" resim, heykel, edebiyat, mimari, giyim - kuşanım vs. Yanlış anlama giderek yorumlama; işte şimdi Çinli bir sanatçının kurgusuyla karşımızda!



Çin'nin sanata açılımı politik olduğu kadar da ekonomik, örneğin Xu Zhen'nin Fondation Louis Vuitton'daki bu sergisi, dünyadaki "lüks"ün tek ismi Bernard Arnault'un çin pazarındaki rolünün altını çizmek gerekir.
BİR ÖTEKİSİ





Geçen yıl Paris, Fondation Cartier'de Cai Guo-Giang gösterisi, sanki çocukluğum naif panayırlarının asrımıza uygulanması gibi bizi şaşırtmak amaçlı ama izlediğim kadar artık kimse şaşırmıyor; anlamıyorum; gözlerdeki doymuşluk nedense bana bir şeyin sonunu geldiğini fısıldıyor: "..artık şaşırtamıyacaksın!". Önceleri Japon'yada "pyrotechnique" - havai fişek- ve barut üstüne araştırmalar yapan sanatçı, daha sonra bu öğrendiklerini sanatla kesiştirerek, gösteri anlamında daha çok "show" benzeri gösteriler, ancak hayalin erişebileceği boyutlarda "instalation'larla" sürdürüyor. 



Cai -Guo'nun Japonya'da öğrendiği "havai fişek" uzmanlığı; barutu babasının malı gibi kullanma yeteneğini ve ona ünlü müzelerin kapısını açıp, "show" yapma olanağını tanıyor. Büyük boyut tuvalleri yere serip, içi sıvı boya dolu baloncukları barutla patlatarak, rastgele oluşan leke, lavi , benek , lekelerin yarattığı tablolar elbette bir anlam, bir tad, boya kalitesi içeriyorlar. Büyük boyut tuvaller şasiler gerilip sergilendiğinde, show'u görmeyenleri şaşırtıyor ama! Evet bir ayrıcalık bu; canı sıkılan müze yöneticilerinin kapılarını bu tür "şamata"ya açmalarını anlamıyorum!
Kısa bir süre sonra Venedik Biennali'nin ona getirdiği sükse Pekin Olimpiyatlarının "havai fişek" gösterisiyle, modern müzelere; Mass Moca, Guggenhaim, Fukvoka, Cartier Paris vs. olağanüstü boyuttaki "instalation" lar, megalomanin sınırlarını zorluyor.



Artık insanın "hayal kutusu"nu sanki düşen bir uçağın "kara kutusu" misali arayacağız; düş bozgunu gibi, "modern hinlik" başını almış gidiyor. Bir sanrının kendi şok boyutunda gerçekleşmesi hayal olmaktan çıktı. 3D - üçüncü boyut- çoktan aşıldı; CAO - bilgisayarın yönetiminde laser sistemiyle baskı, MJM - modelage -, SLA - stéreolithographieApparatus - vs.  Bir kartpostal boyutundan kitaba, kitaptan tuvale; bir imgenin makul bir boyuta ulaşması, bizim bakış açımızla orantılıdır. Oysa  büyük tuvalleri boyamak, devasa objeleri kurgulamak için yine sanatçının devasa mekanlara ve bunun siparişini verecek güçlü bir - sponsor - onu destekliyecek global bir - media - yı gereksiyor. İşte bu açılım içinde bir star sisteme oluştu. Tüfeğin bulunması sonucu bozulan "mertlik" gibi, günümüz sanatçıları giderek belki bu boyut'a girerek; tuvaliyle cebelleşen mütavazi ressamı tarihe gömdüler. Bizde bile asistanlarıyla çalışan, belki sözünü ettiğim tekniklerin boyutunda değil ama el değmeden üretilen, sipariş vererek gerçekleştirdiği yapıtını "contemporary" fuarlarında satışa sunan, modernlik fenomoniyle kafasındaki "virtuel"i pazarlayanlar; tekdüze bir görücü prototip yarattılar: bakan ama görmeyen, yargılamadan daha doğrusu - anlamadan -  satın alan, kolleksiyoner olduğu kendisine "ikna" edilen ve de özellikle ülkemizde "müzayedecilerin" dümen suyunda bu sanat oyununun geleceğinden şüpheliyim! Bu oyunun global açılımında, yöneten ülkelerin sanatı bir propaganda olarak impose etmek adına yaptıklarına "sanat savaşları" diyebiliriz. 

Bu sanatçının hayal gücüyle, hayalin büyük boyutlarda gerçekleşmesi yine günümüzün bir mucizesi, 3D tekniği ile yaratılan aslını aratmayan objeler, installation olarak müzelerin büyük mekanlarında elbet şaşırtıcı işlevlerini yapacaktır. Ne yazık sanatın anlamı yalnız şaşırtmak değil, onun öğreticiliği ve gizeme kucak açan olağanüstülüğü. Artık sirkler nasıl çocukların albenisinde değilse, müzelerde yapılan bu tür şamata'dan da bıkacağız.





Madrid Prado müzesi de Cai-Guo'nun önlenemez keşfinin tuzağına düşmüş; güya sanatçının Buen Ratiro sarayına "harp ve sulh" içeriğinde yaptığı gönderi - show - bile, bana bu mekanlara duyduğum saygıyı silemiyor. Tekrar müzeye girip, gizlice Zurbéran'nın tuvalin önünde eski çağların çekim alanına giriyorum!

Sanatçının bu installation'nunda kavram saptaması ne olursa olsun; ben bir kez bile içeriğini düşünmedim, bir süre izledikten sonra sergi sonucunda bunu nereye götürecekler, hangi araç bunu taşıyabilir, daha sonra sergilenme söz konusu ise, o sürede saklanabileceği mekan, yeniden kurgulandığında, öncekiyle bağlantısı 
Genellikle iklim değişiklerinin doğayı altüst etmesi sonucu kentlerde bile yaşadığımız köklerinden sökülmüş bu ağacı böyle bir mekana; bilmiyorum hangi olanaklarla sokup, kavramlaştırmak biraz gülünç. Wei Wei gibi Çinlilerin bize bu denli moral öğretisi biraz absürt!
Şimdi bende kalan izlenim, virtüel sınırları zorlayan bir filmin etkisine özgü kısa bir bellek, tını ve de  aklımda kalan ona benzer bir merak, daha çok bunları gerçekleştiren atölyeler, teknik elemanlar, ortada dönen para ve de sanatçının payı. 21 yüzyılın başında yaşanan bu histeri kısa bir süre sonra tüketilecek, "conceptuel"in son günleri bence. Tüm bu sorunlar giderek "accumulation", - birikme ve yığma - gerçeğiyle karşılaştığında, ileriye dönük, bizi bekleyen "kaos" dan kimsenin haberi yok. Paranın açılımıyla sürekli alınıp, bir gün değerini ölçebileceğimizi sanarak depolara yığdığımız "sanat eserleri, kendi kendilerini yok etmeden kanımca çöp olarak kaderlerini bulacaklardır.Paranın ve uluslarüstü sanat lobilerinin acımadan yıprattığı, kanayan hayal gücümüzü kendimize saklayalım.




 







Yorumlar

  1. Utku hocam,harika yazı ara sıra bogunuzu ziyaret edip okuyorum.Gerçeği yazan çok az.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA