METAZORİ İLİŞKİLER

 


Artık Türkiye’de “yazılı basın” ne kadar okunuyor tam bilmiyorum ama Fransa’da can çekişiyor! Ne yazık sabahları bir gazete alıp, demli bir çayla Çınaraltı Kahvesinde güzel bir sabahı yaşamak; Aziz Nesin’gülmek, Çetin Altan’a şaşırmak!


Gün değişti: Dün dostum Çelik Kurdoğlu, HaberTürk gazetesinde okuduğu bir yazıyı gönderdi: bu gazetede genellikle kültür ve sanata değinenen yazar Serdar Turgut, Ressam Cezanne üstüne çok endişeli, eğer onun labirentine girerseniz çıkmak biraz güç olacak diyor ve yazı şöyle başlıyor:

Teorik bir dertleşme yazısı (Cezanne'i yazacaktım aslında)

“6 ay önce teori yoğun yazılara bir yelken açıp açmamayı henüz düşünürken her yazarın kendisine mutlaka sorması gerektiğine inandığım bazı soruları kendime sordum…kendime sorduğum ilk soru yazmayı düşündüğüm türde yazıları sürdürmeye teorik düzeyim, bilgi birikimim ve yeni bilgi öğrenme kapasitem acaba yetecek miydi?” Evet Cezanne’ı gördüm başlıkta ama önce bir paralel kuramadım; “beşinci boyuta geçiş teoremi” olabilir vs. Ama endişelerini nasıl odaklıyacak onu merak ediyorum, çünkü yazının önemli bir bülümü bir kuruntu; iletişim sonucu karşı tarafın anlayamamas, neyse sonuçta tüm güçlüğün ressam Cezanne!dan kaynaklandığın anlıyoruz! Yazı ilerledikçe yazarın kendisinden şüphesi daha yoğun: “Cezanne’yi anlamaya çalışırken beni ona mecbur eden konu MMP’nin ‘Cezanne’nin Kuşkusu’ başlıklı son derece önemli olduğu bugün bile hala daha tartışılıp okunulmasından belli olan makalesi yüzündendir. Bu makaleyi defalarca tabii ki okumama rağmen yine de fazla bir şey anlayabilmiş değilim. Bu tabii ki benim bilgi eksikliğimden kaynaklanıyordur ama MMP'nin de kendisini anlaşılır kılmak için çok gayret gösterdiği de söylenemez.”

Serdar Turgut, Cezanne’a “duygu derinliklerinde” büyük ressam niteliği olarak bir “ABBYS” çiziyor, daha çok endeksler bizi bir bilinmeze doğru sürüklerken, kendi kendimize ne yazık bakmış geçmişim dedirtiyor:

“Cezanne çok zor bir insandı. Diğer insanlardan fazla hoşlanmaz ve onların çoğuna da fazla değer de vermezdi. Gördüğüm kadarıyla nedeyse bütün dehalarda bu sorun oluyor.

Cezanne resmin sadece ressamın gördükleri ve onların verdiği duygudan ibret olmaması gerektiğini ve resimde temelde daha derin anlamlar olduğunu düşünüyordu.

Cezanne “Doğadan resimlemek nesneyi kopyalamak değildir, duyularımızın farkına varmaktır” diyordu!”

Serdar Turgut bu sıkıcı ev ödevinden tek başına sıyrılmak istemiyor ve bu konuda size “salık” veriiyor:

“Konuya girmek isteyebilecek arkadaşlara önerim MMP’yi anlamaya çalışmaya başlamadan önce Husserl ve fenomenoloji ve varoluşçu felsefe üzerine biraz çalışmanız ve size bu da yetmiyorsa biraz da Heidegger okumanız gerekebilecek. Ben bu okuma sürecine kendimi mecburen soktum size tavsiye etmiyorum bunu ama illa da yapmak istiyorum diyenlere yolunuz açık olsun, sosyal medyada bana yardımcı olabilecek düşüncelerinizi mutlaka bekliyorum.”

Şunu düşündüm: Goha müzesinde Araplar 300 milyon doları hiç bir şey anlamadan vermişler, yazık!


Çelik’in gönderdi bir başka yazı da: Çağla Atikoğlu’nun T24 Internet gazetesindeki Sibel Oral’ın kitabından kaynaklanan bir polemik; bu kitap üstüne Blog’umda yazdım, yazımı tekrar koyuyorum ama Gündüz Vassaf’ın ricasıyla bana ulaşan Sibel Oral’a Mehmet’in anısı dolayısıyla yaptığım yardımlara karşılık, kitap çıktığında bana kitabı göndermemesi, Gündüz Vassaf’ın da onun “işbirlikcisi” olması!

NAZIM HİKMET MİRASININ MAHKEMESİ YILLAR ALACAK

“Sibel Oral'ın "İşitiyor musun Memet?"i Mehmet Fuat telifleri tam mı ödedi eksik mi ödedi tartışmasına sıkıştı kaldı. O'nu tanıdığımıza sevindik mi, kızdık mı, yoksa tanışamadık bile mi?

Şimdiye değin yazılmayan bir hayat onunkisi. Resimlerine imza atmayan, şiirlerini yakan, kendisini de ölümünden sonra yaktıran Memet. Muhtemelen, bu dünyaya iz de ağırlık da bırakmak istemeyen Mehmet'i tanıdığıma ben çok memnun oldum. Hayatı boyunca istemediği hiçbir şeyi yapmak istememesini son derece şımarıkça bulsam da ana oğulun 'affetmemesini' son derece kibirli bulsam da, kitapta babanın ilgisizliğinin altının bu kadar çok çizilmiş olmasını gereksiz bulsam da… Ama sanki memnun olanların sayısı pek fazla değil gibi.

Sibel Oral'ın "İşitiyor musun Memet?"i Mehmet Fuat telifleri tam mı ödedi eksik mi ödedi tartışmasına sıkıştı kaldı. O'nu tanıdığımıza sevindik mi, kızdık mı, yoksa tanışamadık bile mi?

Aşağı yukarı aynı zaman diliminde yayımlanan Arzu Okay'ın Türey Köse tarafından son derece güzel yazılmış biyografisi hak ettiği itibarı görürken Memet'in sesi işitilmedi gitti. Yoksa susarak doğru mu yapmıştı? Değmez miydi konuşmaya?

Sibel Oral'ın tutkulu araştırmasında birçok haberin ipucu da var. Münevver Hanım "Ölmekle meşgul" iken ziyaretine gelmeyip telefon ile aramakla yetinen yakını kim? Gündüz Vassaf'ın havaalanında gözaltına alınmasının, Büyükada'daki evin kilit altında tutulmasının sebebi ne...

Ben kitaba konulmadığı için yazılmasını uygun bulmazlar herhalde diye düşünürken (Sibel de gazeteci. İstese o yazardı.) OdaTV Nazım Hikmet'in mirası kime kalıyor, diye sordu. Hürriyet'ten İhsan Yılmaz da yanıtladı: Nazım Hikmet'in mirası mahkemelik olmuştu. 

Ne üzücü, miras paylaşım kavgasından ülkenin dünyadaki en ünlü şairi bile kurtulamıyor. Çiğlik, vasatlık, mülkiyetçilik, nefret gelip bir yerden onun adının kıyısına köşesine yapışmaya çalışıyor.

14 Ekim 2018'de Fransa'da ölen Mehmet Nazım, ölmeden önce vasiyet düzenlemiş. Nazım Hikmet'in telif haklarını en yakın arkadaşı Gündüz Vassaf'a, Büyükada'daki evi Gündüz'in oğlu Doğan'a, (Haberde Osman yazılmış ama.) Fransa'daki varlıklarını ise üvey kızına ve ondan olan torununa bırakmıştı. Yani yaşamını paylaştığı, yanındaki yöresindeki insanlara.

Nazım Hikmet'in yapıtlarının yayın hakkı 2002 yılında Adam Yayınları'ndan YKY'ye geçmişti. Bu geçiş Nazım Hikmet'in tek yasal mirasçısı olan oğlunun izni ile olmuştu. İzinsiz kullanımı da yasaklanmıştı.

Yani, her şey mirasçısının isteği doğrultusunda yapılmıştı ki Mehmet'in annesi Münevver Andaç'ın ressam Nurullah Berk ile evliliğinden olan kızı Renan Genim, mirastan hak talep etmek için Gündüz Vassaf'ı mahkemeye verdi.

Yani, Gündüz Vassaf'ın Havaalanı'nda gözaltına alınması bu yüzden. Büyükada'daki eve yaklaştırılmaması, evin havalandırılmayıp çürümeye bırakılması da bu yüzden. Bu hafta yine duruşma vardı ama yeni bir şey yoktu. Renan Genim, Mimar Sinan Genim ile evli, yani adını 'korumacı' olarak duyuran bir mimar ile. Genim bir dönem AKP'den Kadıköy Belediye Başkan adayı olmuş, kazanamamıştı.

Nazım Hikmet'in eski karısının ilk kocasından olma kızının ortada bir vasiyet varken mal mülk istemek için nasıl bir sav sürdüğüne gelince: (Tabii ki, dosyayı okuyamadım.) Öğrendiğime göre itirazlardan birinde Gündüz Vassaf'ın Türkiye ve dünya çapında önemli bir psikolog olduğunu ve Mehmet'i etki altına aldığı iddia ediliyormuş. Kulağa komik geliyor ama gerçek...

Bu hafta Nazım Hikmet'in doğumunun 120. yılı kutlanıyor. Dünyaca ünlü bir tane şairimiz var ama 'O'nun adı bile ülkedeki 'mütehatlik' anlayışından paçayı kurtaramıyor…”


Gerçekten birine bir kötülük mü yapmak istiyorsunuz, oturun , onun “biyografi” - yaşam öyküsünü yazın; dikkat yazdığınız kişiyle bir ortak yaşanmışlık söz konusu ise, genelde bunun çaktırmadan bir hesaplaşma olduğu düşünebilir; çünkü bunun örnekleri çoktur! Bu anlatacağınız kişilikle o yaşantıyı paylaşmadınız sa, bu gözlemi onu iyi tanıyanlarda arayacaksınız; işte bence en güç kurgu bu, geçmiş zaman çaktırmadan gereken “erozyon” u yapmıştır, farkında olmadan onun çekim alanına giriyorsunuz ve “deforme” oluyor! Bugün ınternet ne kadar olanak sağlasa da, herseyi gerektiği gibi belgelemek güç; yaşanmışlık anılarda bulut gibi uzaklara gitmiş, belki soluk bir fotoğrafa sığınmıştır; çünkü öyle yaşadık

Sibel Oral’a gelince: bir iki yıl önce Gündüz Vassaf bana bu hanımın Mehmet Nazım üstüne bir gizemsi tutkusu olduğunu, bunu da bir araştırmaya dünüştürüp bir kitap yazma projesini, ona yardım etmemi rica etti. İsmini araştırdım daha önce iki kitap yazmış, daha çok gazeteci profili çıktı. Gündüz’ü kırmayarak evet dedim. Oysa ikinci kitabıma Mehmet’le 1974 de Varşova’ya yaptığımız absürt gezinin öykülerini de koymayı düşünüyordum, evet dediğime pişman oldum ama bir kez “evet” ağzımdan çıkmıştı. Bu sürede bir kaç kez Gündüz!ün attığı Mail’lerden, örneğin İtalya’dan gelen Mail’de: “ Küçük - Sibel Oral - geldi, bütün grup - Mehmet’in İtalyan arkadaşları - müthiş eğleniyoruz vs. O yıllarda bir kez İstanbul’dayken söz verdiğim gibi Sibel Oral’a konuşma teklifimi ilettim; bir doğum günü nedeniyle gelemiyeceğini bildirdi. Yalnız kitabın bitimine yakın karşılaştık, ona yazdıklarımı ve gönderdiğim fotoğraflara teşekkür etti, bilmiyorum ama soğuk ve mesafeli tavrını çözemedim o sırada. Giderken gönderdiğim fotoğrafları da ima ederek, kitap kapağını bana danışmasını da söyledim; biliyorum Blog yazılarımı okumadığını eğer okusay dı “patchwork” gibi böyle bir kötü kapak yaptırmazdı! Kitap çıktığında haberim yoktu, Ali Gradiva Şimşek bana bir konuşmam teklif edinceye kadar! Sibel Oral’a yazdım, yanıt: “...benim de haberim yok, bana adresinizi yazın gönderirim”! Ben beklemedim, bir arkadaşım bana getirdi ve okudum. Bu süre içinde kitabın eleştirileri ve yankıları başlamıştı, kendisiyle yapılan bir konuşma, bana karşılaştığım kişilikte yanılmadığımı gösterdi. Ötekiler arkadaşlarının yazdıkları ötesinde Zeki Coşkun; “Hanki Memet?”de Mehmet Fuat’ı eleştirenleri, giderek Cumhuriyet gazetesinde de, Ataol Behramoğlu bir hesaplaşma yaklaşımıyla, haklı olarak “yaraya tuz serpiyor!” 


Yorumlar

  1. Kitabımızla ilgili güzel sözleriniz için çok teşekkürler. Ben de İşitiyor musun Memet'i okuduğumda içime sinmeyen,beni rahatsız eden şeyler olmuştu. Kitabı okuduktan sonra sosyal medyada şu görüşleri paylaştım: Nazım Hikmet'in oğlu Memet'i hem çok merak eder, hem de onu düşünmek içimi yakardı. Büyük bir şairin gölgesinde kalmaya mahkum bir oğul ve ihmal edilmiş bir evlat olarak. İşitiyor musun Memet kitabı çok büyük emek ürünü.Ama keşke bir 'Memet'in hakkını teslim ederken, diğerine -Memet Fuat'a- o kadar haksızlık edilmeseydi! "Biyolojik" ilişkiye onca vurgu yapılırken, "seçilmiş" ilişkiye bu kadar yüklenilmeseydi! Gündüz Vassaf'ın Memet Fuat'la ilgili iddialarına yanıt verecek olanlara da söz verilseydi. Türey Köse

    YanıtlaSil
  2. Yazılı Basın Türkiyede de can çekişiyor malesef.

    YanıtlaSil
  3. 🌷❤️🙏.
    Lale Erkal

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA