RESMİN MOZART'I BEDRİ BAYKAM'A YANIT


 3 kasım Perşembe, duygu yüklü bir sonbahar, doğada bir “erken şarap” kokusu: saat 7 tahminen, dostum Sezgin Çevik’ten bir Whats App mesajı: Haberiniz oldu mu yazıdan? Varlik: Hayır! Sezgin Çevik: haber veren ben olmak  istemezdim ama  bir an öncede olsun istedim.

 

Bu yaşıma geldim, biliyorum kötü haber geliyorum demez; süprizlerden, sessizliklerden, gece geç telefonlarından, maskelerden korkarım, neyse Sezgin bir saniye sonra Bedri Baykam’ın yazdığı, Cumhuriyet Gazetesinde aynı gün çıkmış, herkesin yüzünü kızarttığımı içeren bir yazı; Gürkan coşkun -  Komet - üstüne Blog’umda onu eleştirdiğim bir yazı; ölümünden 4 gün sonra yazmıştım. ( http://utkuvarlik.blogspot.com/2022/09/raquiem-pour-un-c.html  ) 


Öncelikle beni “bir ölüm sonrası” arkadan fırsat bilmiş, merhumu karalama olarak yargılıyor, bir hesaplaşma, onun ruhuna acımasız bir pusu kurmak gib, giderek: “KOMET’İN ARKASINDAN HAKARETE YELTENEN ACINASI BİR PROFİL - bu profilde yanılıyorsun  Bedri Baykam; demek kendine hiç bakmadın aynada! “..daha bitmedi! -; ama bu kişi benim için 20 yıl önce ölmüştü, önce kanser’i mi oynuyor, sonra da gerçekten kanser ve onu varoluşumdan silmiştim ama kendi resmini satmak için beni ve öteki eski arkadaşlarının arkadan eleştirme haberleri  sürekli geliyordu; bunun ismi “Arap telefonudur” argoda; işte karşımda hesaplaşacağım kişi kanserdi, insanı bilemem ama doğada ayrık otu dahil ne canlı varsa acırım yok oluşuna, evet dokunmadım, ne hali varsa görsün!

 

Tekrar başa dönersek: bilmem ne kadar yıl geçti, bursum bittikten sonra  bir yıl uzatmışlardı. 1976 da Akademi’de yerim hazır olduğu halde dönmemiştim, Sabri Berkel beni bekliyordu Özgün Baskı atölyesine ama aynı zamanda politik bir sığlaşma giderek ülkeyi karartıyordu; 1975 - 76 sonu dönmediğimi haber alan Bakanlık, önce bana, daha da sonra; bursu kazandığımızda dört yıl için bana kefil olan dedeme tehtid mektupları göndermeye başlamıştı, 1600 TL. kefalet parasına faiz bindiğinden daha haberimiz yoktu. İki yıl sonra Almanya’da yaptığım iki sergiyle Devlete 780 000TL. Nı. Ödedim.


Benden bir sene sonra bursunun süresi biten Gürkan Coşkun, Türkiye’ye döner gibi yapıyor, geldim diyor; tekrar Paris’e dönüyordu, biliyordu ki devlet herkesin peşine bir müfettiş koyamaz! 

1981 yılında aşadaki mektubu aldım:


Mektubu alarak Boulevard Raspail’ya gittim, bulup söylemem gerekiyordu, Sinan Bıçakcı buralarda dedi, daha sonra bir başkası da şu anda La Coupol’da birileriyle oturuyordu deyince gittim buldum; biraz şaşırdı beni görünce, mektubu gösterdim, okudu ve sarardı, vermek istemedi ama aldım elinden, babasına onu gördüğümü yazacaktım! Ve yazdım iki ay sonra bir mektup daha; aramamış, ilkokul öğretmenliğinden emekli, öteki çocuklarıyla Çorum’dan Ankara’ya göçmüş  ve büyük oğluna kefil olmuş bir baba, belki geçen üç yıl sonra bu kefil’e nasıl yanıt vercekti?

1960 yıllarından Akademi’den Paris’e, Paris’den İstanbul’a  kadar geçen bu yarım asırda nasıl olur da bu beraber yaşanmışlıkta birbirimizi tanıyamayız, neler yaşadık, herkes oradaydı ve gördü: bizden bir sene sonra geldiğinde herkes elinden tuttu, Örneğin Mübin’ni tanımıyordu ve ben ona rica ettim  Porte de Vanne’dakii iki odalı stüdyosunun bir odasını Gürkan Coşkun’a vermesini , verdi ama bir ay geçti ağlayarak hep çıktığımız caféye geldi, evde olmadığı bir sürede Mübin iki tüp boyasını kullanmış, gittik Mübin’e sormaya: Mübin’e boyalarımı istiyorum diye ağlıyor yerllerde yuvarlanıyordu! Mübin’de . “Ağlama oğlum ben sana istediğin kadar boya alırım, beklediğim para bir gelsin.. diyordu! Şahin’nin arabasıyla Alp ve ben kucamıza alıp Cité Üniversitere Hastahanesine götürdüğümüzü nasıl unutabilirdi ve de daha niceleri. Tüm arkadaşlarımız yaşıyorlar ve de ona dair anlatacaklarımız yazılsa iyi olur ama siz ölünün arkasından yazılmaz diyorsunuz! ONU YÖNETEN NE OLDUĞUNU HİÇ BİR ZAMAN KURCALAMADIM DUYGUDAN ÖTE!

Birinci Karşılaşma:

…..Beyinlerimiz uyuşmuş, Küçük Parmakkapı sokaktan Beyoğlu'na yürüyoruz Asaf Çiyiltepe'nin Gen-Ar tiyatrosunun altındaki resim galerisinden - tiyatro ve galeri Muhtar Kocataş'ındı - gelen seslerden uyandık, gözümüzün önünde iki adam, Akadem’iden "cour de soir" hocamız Şefik Bursalı'yı kaldırıma koydular! Hoca- “.. siz kimseyi kandıramazsınız, çocuk ressam ...olamaz efendim, ne günlere kaldık; üstün kabiliyetli, gel bunu bakkala anlat, dolandırıcılık sizin yaptığınız,   kendinden geçmiş bağırıyor! Biz koşarak - “.. aman hocam sakin olun n'oldu , size ne yaptılar?” Durumu öğrenmeye çalışıyoruz; ” ..ha, aman oğlum git gör: iki karış bir oğlana bir şeyle çiziktirmişler sonra bize ressamlık satıyorlar; olur mu, biz Akademi'de tere mi satıyoruz, utanmaz adamlar” diye bize anlatırken, yukarıya çocuk ressam Bedri Baykam'ın babası Suphi Baykam çıktı, "..beyfendi çekip gitmezseniz polis çağıracağım, utanmıyor musunuz bir çocuğa bağırmaya”; Şefik Bursalı umulmaz bir çeviklikle adamlardan sıyrılıp Suphi Baykam'a sıçradı: - ” ben size bağırdım , siz siniz bu çoçuğu kandıran, utanmaz adam vs.” Biz olaya el koyduk, Neco hocayı oradan uzaklaştırırken ben de Suphi Baykam'a tartıştığı adamı kim olduğunu anlatarak galeriye indik. Girdiğimizde; duvarlarda kowboy resimleri ve de olaydan korkmuş, kısa pantalonlu esmer bir hintli çocuğu anımsatan iri siyah gözleriyle Bedri Baykam bana bakıyordu.”

Daha önce Suphi Baykam Halk Partisi Adana Millet vekili ve CHP genel sekreteri olarak  6660 sayılı “ OLAĞANÜSTÜ KABİLİYETLİ ÇOCUKLARI KORUMA KANUNU “nun  farkındaydı ve de oğlunu Hasan Kaptan gibi bu bursla  Paris’e göndermekti amacı. Babası Arif Kaptan büyük dümenler çevirerek 1950 yılında Ankara’da bir sergisini yaparak, göz boyamış ve genellikle müzisyenler için düşünülmüş  - İdil Biret, Suna Kan vs. -bu bursu Hasan Kaptan’a aldırmıştı. Bu yol Güzel Sanatlar Akademisi’nden geçiyordu, ve herkes birbirini tanıyordu bu resim çevresinde! Ben her zaman şaşırdım: nasıl olur Bedri Rahmi bir çocuğun resimleriyle köpürür, ona burs verir ve de bir şiir yazar: 

Bazan ılık bazan serin
Işıl ışıl yanıyor mavilerin


Dilerim Allahtan dert görmesin


İki kocaman çiçek gibi açılmış gözlerin


Minicik ellerin.

On beş yaşına geldiğinde 6660 Sayılı kanun Hasan Kaptan’a elini uzattı, tuttu, Paris’e gönderdi. Hasan’ın Paris’teki eğitim programını düzenlemekte görevlendirilen Nurullah Berk son çalışmalarını Fransa’da ünlü sanat eleştiricilerinden Raymond Cogniat ve Waldemar Georges’a gösterdi. Sorbonne Üniversitesi profesörlerinden Pierre Francastel’in tavsiyesi üzerine Hasan Kaptan, ressam Gustave Singier’nin eğitim ve yönetimine verildi. ( çok ilginç 70 yıllarında bizim olduğumuz zaman da Singier hala Beaux Arts’daydı )

Ne yazık “Üstün Yetenekli Çocuk” Hasan Kaptan yeni yetme yaşına doğru resimden hızla uzaklaştı, kendinden istenen harika resimler bulandı, bıktı ve kayboldu!

Ne yazık Suphi Baykam’ın burs konusunda Akademi’yle ilişkileri bir takım nedenlerle gerçekleşemeyince, oğlunu kendi olanaklarıyla ressam statütesine oturtmak adına çabaları; örneğin Gen-Ar galerisini tutmak  ve de sonuç olarak dış ülkelere göndermekle sonuçlandı.



Şunu da açıklamada fayda var, Akademi Hasan Kaptan olayından ders almamış ki 1970 yılında bu bursu iki kız kardeşe verdi,: Neveser ve Nevbahar Aksoy ; kanımca Zeki Faik İzer’in çabasıyla ve de bu yıllarda biz de bursluyduk Paris’de; bizden daha iyi bakarlardı onlara; paraca ve malzeme ödenekleri dahil.

İkinci karşılaşma:

Urart Nişantaşı galerisi 80 yıllarının en aktüel ve iyi galerilerinden biriydi, açılışa Suphi Baykam oğlu Bedri’yle geldi, tanıştırdı ve Paris üzerine sorular sordu. Gen-Ar olayını açmadım, yıllar geçmişti!

Üçüncü Karşılaşma:

2010 yılı, Ali Hatemi’nin Mim Kemal Öke Caddesinde Mim Sanat Galerindeyiz, bir sergi asılıyor ve de kapı açıktı,, içeriye Bedri Baykam, kendisinden boyca büyük ve çok güzel iki kızla girdi, Ali de beklemiyordu bu sürpriz ziyareti! Kızlar asistanlarıymış tanıştırdı , beni de ona - bizim ressamları bu asistan sistemine bayılıyorum örneğin Ömer Uluç, Gürkan Çoşkun vs. Kanımca resim yalnız  yapılır; şiir de öyle, bir şairin asistanı  olabilir mi! - Son karşılaşmamızdan 30 yıl geçmişti, hayret Bedri Rahmi’ye ne kadar benziyor; burnu çenesine değecek, hocanın autoportreleri “Bedroslar” misali! Birden bir şey anımsadım: Akademi yıllarımızda atölyelerde sabahları, akşam da “cour de soir" da modelle çalışılırdı, bunların en ünlüsü de bizim yıllarda en yaşlısı; Mari, daha önceleri hoca’nın da metresi olmuştu ve hocanın ilişkilerini de iyi biliyordu ve bana anlatmıştı bir ilişkisinden doğan çocuk; olabilir! Bedri Baykam’a hoca’ya isim ve cisim olarak çok benzediğini söyledim; bana yanıtı: evet herkes söylüyor dedi!

Daha sonra karşılaşmadık!

Tekrar Cumhuriyet Gazetesindeki beni aşağılayan bu yazıya değinirsek; sanki bir saygı duvarına “siğmek” misali arkasında başka bir kurgu içeriyor; benim bir “HİÇ” olduğumun altını çizip, onur verdiği ressam Gürkan Coşkun’a - ölümünden sonra - nasıl sataşırım diye bir sendikacı gibi davranıp güya ders vermek amaçlı ama kendine dönük yine “mediatik” olma çabaları. Önce resmi, sanatı, pentürü, bir müzayedeci, bir “hazır-giyimci “ koleksiyoner gibi algılamadan önce kendini başkalarıyla kıyasla; göreceksin; Paris’i ve orada yaşamış ve hala yaşayan sanatçıları en iyi tanımış Hıfzı Topuz ne diyor: - “….Türk sanatçıları azınsanmayacak kadar Paris’de sanatlarını icra ederler. 1950’li yıllarda ressamlar varlıkla/yokluk arasında geçim sıkıntısı çekerler. Hatta diyebiliriz ki bohem hayatı da bu yoksulluklardan ileri geliyordu. Kimlerdi bu sanatçılar? Abidin Dino, Avni Arbaş, Fikret Mualla, Selim Turan, Hakkı Anlı, Mübin Orhon…Bu sanatçılarımız Paris’de aradıklarını bulabildiler mi? Ve ya Paris bu sanatçılarımıza gerekeni verdi mi? Yoksa…Fransa’da resimden gelir sağlamak kolay değildi. Bu işi Abidin ve Utku Varlık başardı. Fikret Mualla ölümünden sonra ünlü oldu…”

Evet “önce büyüklere saygı, küçüklere sevgi” okullarda öğretilirdi eskiden!

Bitmeden bana sataştığın şu sözü unutmuyorum ve tekrar altını çiziyorum: “..HAKARETE YELTENEN ACINASI PROFİL / bunu unutmayacağım, bu bir / ikincisi: başka Fransızca bir sözcük var: ENFOIRE / bunu da sözlükte ara!

Bir anı:

“…bu bana 1979 da Melih Cevdet Anday’ın bir tavsiyesiydi; eğer derdini sözle anlatamıyorsan, döveceksin demişti ve de bir gece Oktay Rıfat’la canlarını sıkan Bedri Rahmi’nin atölyesine gidip onu nasıl dövdüklerini, kolunu ve seramiklerini kırdıklarını anlatmıştı!”





Yorumlar

  1. Bir yazı daha iyi nasıl yazıla bilir ki? Bu kadar yerinde ve anlamlı bir cevap gormemiştim… ama anlayana! Bunları anlamak da seviye gerektirir… kalemine ve ruhuna sağlık Üstad!

    YanıtlaSil
  2. Ne yazık ki bu yazı o kadar daha zavallı ki, artık hiç bir noktası yanıt hak etmiyor. Canım arkadaşım Komet artık konuşamadığı için onu savunurum ama daha fazla bu seviyesizlikler için debelenme merakım yok. Acı acı gülümsemekle yetineceğim. Tanrı herkese kendisiyle ve dünya ile barışık bir ruh sağlığı versin diye temenni ediyorum.
    Bedri Baykam

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belkide Utku Varlık son bir mektup yazmaktır Komet'e sonuçta iki sanatçı arasındaki diyalog, ne kadarını bilebiliriz. Ayrıca Utku Bey in böyle bir yazıyla başarısız bir insan olduğu sonucu çıkarılamaz. Onca Sanat camiasının dikkate alması gereken eleştirileri varken. Bir tek buna kilitlenilmeside samimi gelmedi.Tarafgirlik yapmıyorum ama Komet'e karşı hakaret göremedim. Demek ki ciddi anlamda Bakış Açıları farklı umarım daha empatik ve saygı çerçevesinde davranan bir toplum oluruz. Sanatın gücü bizi birleştirmeyi ayırmamalı.

      Sil
  3. Sevgili Bedri Baykam, sanatçılar arası bağ ve diyaloğun farkında olmadığınız gibi sanatı okuyabilen insanların gözünde de zerre kadar sanatçı kumaşı barındırmadığınızı öncelikle biliniz. Bu bilgi doğrultusu acı acı gülümsemenizin altındaki kumaşsızlığın, süperegonuz zaten farkında. Artık sakince sanat dışında kendinizi gösterebileceğiniz bir vitrin meşgalesi bulmanızı ve alkışcılarınızı da sanat ortamından uzaklaştırmanızı tavsiye ederiz. Çünkü gerçekten gülünç durumdasınız.

    YanıtlaSil
  4. Bedri Baykam'ın iki ciltlik biyografisini çerez parasına görünce almıştım okurken eğlenirim diye. İki sayfada bir cinsel başarısıyla övündüğünü okuyunca acıyarak kapattım kapağı. Böyle bir yazının, asistanlarına "resim" yaptırdığını İZ TV belgeselinde övünerek anlatan Devrim Erbil için de yazılması lazım. Bunlar bence sanatın Adnan Hoca'ları.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet malesef Kendisine saygımda vardı ama Utku Beye yaptığı saygısızlık - benim bakış açımdan - saygımda kalmadı. Çok güzel bir ailesi varmış, gayet bir çocuk için güzel anılar yaşamış ama Sanatçı olma isteği bence ailesinin isteği, hayali gibi Bedri Bey politikada gayet başarılı devam etsin. Çünkü ben bir sanat izleyicisi olarak üstün bir yetek ve etkileyicilik göremiyorum tablolarında. Kitaplarını okumadım bu konuya yorum yapamayacağım.

      Sil
  5. Aslında sayın Varlık 'ın tepkisi hak eden dururken donanımlı olmak için çaba harcamamış,vasat, teknik becerisi el mahareti yetersiz, bu özelliklerini kendisine iyilik yapanları hükümsüzleştiren hatta saygısızlık yapanları belki de sanat alanında hiç olmaması gerekenleri bu konularda iyi olanlara çarparak omuz atarak kurnazlıkla düşürerek geçmelerine yol açan sisteme olmasın . Tepkisi resim derslerinde başka dersler işleyen öğretmenlerin öğrencileri olan kültür bakanlarının,Üniversite Prof larının ,ilgili akademisyenlerin ,her devlet kurumunda çalışan mührü yetkiyi elinde tutan kişilerin bilgisiz duyarsız olduklarından farkında olmadan maganda,şımarık,laf ebesi rahatsız edici tipleri asla sanat ruhu olmayanların kötü insanları okula almalarına olmasın ..Bunların iyi ruhlu,sanat ruhu olan öğrencileri rahatsız etmelerine olmasın. E.D.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA