CAVEAT EMPTOR



Bugüne dek peinture konusunda ; içinde olduğumuz , kulağımıza , gözümüze ilişen , büyük paralara satılıp bizi şaşırtan , médiatique şamatanın alıp sattığı önemli ya da önemsiz görselin peşine takılıp , onun simya bahçesine girmedik . Günümüz sanat öğrenimi ; okul ve " Akademi " olarak , contemporary salgınıyla asıl amacını unutup desen ve peinture tekniğini yok edince , ressama da " contemporary performance " tipinde bir kişilik kazandırıp peş peşe açılan "modern müzelerin " dekoruna koyduk.
Türkçede " faussaire " sözcüğüne bir karşılık ararsak "sahteci " bunu karşılamaz çünkü sahtecilik bizde aşağılık anlamında bir " üç kağıt " adına bir sokak terimini yansıtır. Buna "göz boyamak" da diyebiliriz resme daha yakın " boyamak " adına . Ken Perenyi ismi bugünlerde çokca konuşuluyor, inanılırsa yaptığı bine yakın tablo ;  özellikle Amerikan Resmini kapsıyan ünlü ressamların kopyaları ya da onların üslüplarından yola çıkarak yapılmış .Dünyaca tanınmış satışevleri ve onların uzmanlarının Parenyi'nin sahte olduğunu kanıtlayacak bir güçleri yok ya da şimdiye kadar olan olmuş , kazanılan paranın tekrar dönüşü olamaz. Bundan sakınmadığını  ve de sırlarını bir ay önce yayınlanan " Caveat Emptor " yani latince "..ve alıcı uyanık olsun " anlamında , kendi yaşamını içeren kitabıyla ortaya döktü .



Yaptığım tabloların hangi müzayede evinde satıldı , kim aldı , kaça aldı ; bu konuda diyebileceğim çok şey yok ama 1993 de Martin Johnson Heade'de atıfan yaptığım bir tablo 700 bin dolara Newyork'da satıldıktan sonra resimlerim Amerika ve İngiltere'de yapılan satışların katologlarında olmadık fiatlara ulaştı . Mimari ve iç mimari dergilerinde gördüğüm kadar , resimlerim ünlü zenginlerin evinde baş köşede . Parenyi alttan alıyor , mego. kompleksi yok , söylemek istediği : ben resmi iyi biliyorum , kopyaladığım ya da üslüplarını kullandığım ressamlar da resmi iyi bilenlerdi. İyi bir kopya nasıl yapılır sorusuna da ; ".. önce seçtiğiniz usta çok fazla tanınmamalı çünkü çok ünlülerin üstüne olmadık araştırmalar ve dökümantasyon yapılmıştır . Ben  genellikle 18 ve 19 yüzyıl " animaliers" ve "marines"ressamların çok tanınmış olmayanlarını seçiyorum. Satmak istediğimde de alıcıların bunları bir tavan arasından ya da bir eskiciden geldiğinden şüphesi olmasın. Örneğin seçtiğim James E. Buttersworth , John F. Herring ya da Antonio Jacopsen herkesi fazla şaşırtan ressamlar değildi , yaşantıları da öyle ki geriye bolca tablo bıraktılar . O geçmiş çok önemli , iyi araştırmak gerekiyor. Karar verdiğiniz ressama önce müzelerden başlıyarak , kitaplarına kadar eksiksiz bir araştırma , yaptığım arşivlerde bu ressamların baskıları ve desenleri de bulunuyor. Giderek çalışmaya o güne özgün tüm malzeme ; pigments (toz boya) , liants ( bezir yağı , terabantin vs.) , vernik , tuval , şasi , çerçeve , aynı zamanda tuvalin arkası için ; etiketler , tebeşir , pullar , eski envanter etiketleri . Bu konudaki bilgisi daha kolayını seçmesini sağlıyor , örneğin kopyasını yapacağı ressamın gününde yaşamış önemsiz başka bir ressamın tuvalini satın almak ; sonuçta elinde - üstündeki resim dışında- tozuna kadar "authentique" bir tuval var şimdi üstündeki resmi silmek : Parenyi bunu "aceton"la yapıyor , biraz uzun süren bu çalışmada aceton tuvalin tüm boyasını emiyor , yalnız ketenin üstündeki alçı - gesso - kalıyor işte size çalışmaya hazır eski bir tuval. İş şimdi resmi yapmak , bunu da "..bu bölüm biraz daha kolay " diyor ,"Newyork ve Londra'da çok yaşadım , tüm vaktim müzelerde geçti . Bir resme çok uzun süre bakarsanız , resim bir süre sonra kendini ele verir sırlarını söyler size , oysa ben bir "autodidacte"tım , müzeler okulumdu , özgün bir ressam olarak kendimi empose etmem güçtü , bunu başaramadım , malzeme ve de yemek içmek için kopya yapmak bir çıkış yoluydu , yavaş yavaş mesleğim oldu , baktım herşey yoluna girdi . Yapılan bir resmi eskitmek yani bir " patines " yaratmak , işte asıl simya burada " ..çok uzun çalışmalar sonucu , verniklerin denenmesi ve eski verniğin kaldırılması ve de yeniden kullanılması , sonra asıl sorun "ultraviolets" ışıklarına yakalanmamak .



Unutmayalım daha önce Wermeer'i kopyalayan ya da esinlenen Han Van Meergeren'in öyküsünü kısaca anlatmıştım . Resim tarihinde ortaya çıkmış çok az buna benzer öykü vardır ama müzeler ve kolleksiyonlardaki kopya sayısı inanılmayacak kadar çoktur ve de kimse de buna bir çomak sokmak istemez . Geçen yüzyıl Amerikalılara satılan Picasso , Matisse vs. sayısını istatistik olarak verirsem kimse inanmaz . Bizde bile tüm teknikten yoksun Fikret Mualla kopyaları söz konusu olduğunda buna yanıt verecek hiçbir expert çıkmadı , oysa yapanlar ve satanlar da meçhul kişiler değildi .

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA