ALİ İHSAN MİMTAŞ'IN GÖZÜNDEN

Sanatta içten ve gerçek alışveriş çok azdır, hep kendi ekseninde döner kişi, "sanatçı demiyorum çünkü sınırsız bir meslek kapsamına girdi bu terim." Resim ya  da fotoğraf ne olursa olsun, görsel bir işleve girdiğinde yapılanı alımlamak; işte burada yargılamız "manupulé" edilerek yapıtın özgünlüğünü bir yana itip, kime benziyor ya da kimin dümen suyunda vs. oyun bozuculuk başlıyor. Ne yapalım da kendimizi sınırlıyalım, duymamazlıktan gelelim, işimizi yapmayı sürdürelim?



Dışta dolaşır fotoğrafcı, her yerde olmak, olay ve "instantané", yaşamanın o anlatılmaz absürt çizgisinde olup "an'ı" yakalamak



2011 yılında Ege Üniversitesi 4. UluslararasıEgeArt Sanat günlerinin davetlisi olarak İzmir'e geldiğimde karşılaştım Mimtaş'la. Programdaki günlük arkeoloji gezilerinin dönüşünde, otobüsün arkasında, fotoğraf makinasının belleğinden o gün çektiği görsellere bakarken, günün yaşanmış içeriğinden çok sanki kendi doğrultusunda başka bir ışıkla konuşuyordu. Bu metoforu oluşturan renkler değil, tam tersine clair- obscur, gölgeler ve silüetler; akşamın alegorisiydi tam doğrusu.


Plajda koşuşan biz değil gölgelerimizdi; sonuçta evine dönen balon satan adam, top oynayan çocuklar, sevişen iki ağaç. Siyah-beyaz, sepia hep nostaljidir biraz, büyülü bir düşünceyi nasıl anlatırsın; bizi bu anlatıma yönelten yarı puslu yaşanmışlıklar, belleğimize saplanmış eski bir ışık ki daha doğrusu"özlemektir" o geçmişi. Mimtaş'la fotoğraf dialogomuz hep sürdü, birgisayarın olanaklarıyla bana yeni işlerini ulaştırırken ilettiği soru; hangi yoldayım? Benim de ona verdiğim yanıt: "şaşırt beni!"

Blog'da daha önce yazdım, bir gece fotoğrafını anlatmıştım;





*…ben buna "Gölgenin Öğretisi" diyorum ; beni şaşırttı : siyah-beyaz olarak algıladığımızda bir süre sonra mavi ve kırmızının da bu evrende atmosfere dokunmadan bir işleve girdiğini görüyoruz . Öncelikle ışıkla gölge , figürde baş rol gölge'ye düşüyor ama böyle bir ikilem nasıl olur da yakalanır ? Açıkcası burada gölge yüzeyde değil bir iletişim içinde , eğer bir yanılsama içindeysek bu da fotoğrafcının bu açıyı ustalıkla seçmesi sonucudur. Bana çok şey anlatıyor bu fotoğraf : gölge "meteforik"eyleminde geceye dönük bir ışık alanına yönelmiş ama hemen çözemiyoruz bunu.Unutmamak gerekir Mimtaş genelde bir "silüet" ustası , "contre-lumiere"i babasının malı gibi kullanıyor ; silüet de bir nevi gölge , kendi gövdesini terketmeyen bir gölge . İlk kez bu fotoğrafta gölge başını almış gidiyor , bir şeyler öğretiyor bize.



Bu günlerde İzmir'de son işlerini sergiliyor; bir envanter yapıyor daha doğrusu, sergi kataloğuna yazdığım gibi bugün fotoğrafı başka türlü algılıyoruz:


Bu kez bir dönemin perdesini kapatıyorum diyor Mimtaş; ikinci perde konusunda da bir şey söylemiyor. Zamanı yakalamak güç, oysa şu yaşadığımız yüzyıl daha da güç. Kültür iletişimi ve de olanakları, araçları; düşüncemizin ötesinde “virtüel” bir devrim geçirdi, bu demek değil ki başka türlü algılıyoruz, hayır ama ”kavramsallıkta” açıkça bir anlaşmazlık var, bazı sanatlarda “nehrin” yatağını değiştirmek, hayali dinamitlemek, insanı tüketmek istekleri acaba amacına varabilecek mi? Eski zamanlarda boynunda örneğin bir “Lacia” yla dolaşırdı adam, bu kartvizitiydi, güvencesiydi, çekerdi ama görmezdi sonucu, ne olursa olsun yargıcı yine objektifiydi. Karanlık odanın yargısı her zaman acımasızdır, bellekteki imgeye ha deyince varılmaz, saatler, günler alır ve banyodan çıkan fotoğraflar kurur; sonuç her kez bir tesadüf iyi ya da kötü. Hiç söylenmezdi bunlar, artisanın gizeminde kalmıştır ne anlatılmış ne de yazılmıştır. Geride fotoğraf tarihinde büyük isimler bırakarak. Mimtaş’a döndüğümüzde güçlükleri biraz olsun konuşmuştuk onunla, ne yaparsan yap ama bir arayışın içinde kalıcı izlerini sezelim, yansımaların bizi hayale yöneltsin, bilegeldiğimiz olgulardan kaçın. Görüyorsun internet imge kaynıyor, cep telefonları kaliteli fotoğrafın aracı oldu, gözümüzden kaçan yok, bizi şaşırtan da yok. Ama ben inandırıcı olmayı birinci plana alıyorum, anlatımda bir kurgu, epik ile dramatik ne bileyim insanla peyzaj giderek bir fotoğraf düşüncesi yaratmak. Oyun bitmedi, ikinci perdeyi bekliyoruz, ha… söylemeyi unuttum; oyun üç perde Mimtaş!














Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM