|
La fondation Louis-Vuiton/Bois de Boulogne-Paris |
Görünen ya da görünmeyen milyarderlerin, "artık" paralarını sanata yatırmak adına yaptıkları "şamata" hiç bir dönemde bu kadar abartılı olmamıştı. "Çağdaş sanat" adına yapılan "blöf ", dünyada milyarderlerin çoğalmasıyla orantılı, megolomaniye yansımış durumda. Kendi pramidlerini, anıt mezarlarını kurarken sanatı ve kültürü de kendi varoluşlarının boşluğuna adıyorlar: Milyarder Bernard Arnault kendini Paris'in Boulogne Parkında, mimar Frank Gehry'ye yaptırdığı bir müzeyle tarihe yazdırdı. Bir yere kadar sanata bir yatırımdır diyerek saygı duyuluyor ama arka planda önemli bir "manupulation" dan kimse söz etmiyor; zaten sizin beğeninize sunulan bir şey yok, amaç sanat'ın yatağını değiştirmek. Çirkin, komik , kitch, belleğimize odaklanırken, ready-made/manifacture, cartonpate ve de gadget müzelere, kolleksiyonlara stoklanıyor. Arkada oynanan oyun çok daha derin; önemli "modern sanat" müzeleri ve de bunların contemporary düşünürleri, olayı uluslararası bir "lobi" ye dönüştürüp, paranın gücünü bir anlamsızlığa kullanmak üzere silahlanmış durumda. Bu fenomen yalnız bu ülkelere uygulanmıyor, örneğin ülkemizde de bu lobiye özenme, Önce Uluslararası Biennaler, Contemporary sanat fuarları; "genç kolleksiyoner" sloganıyla hoby yaratma ve de kolay para kazanma sistemni bulanların çoğunluğunun sanatla ilgisi yoktur.Zengin bankacılar; Garanti Bankası/ Salt, Borusan, Koç bu dümen suyunda ve de MoMa NewYork ne yaparsa kutsal, Tate Modern tek yargıcı, Charles Saathci kimi satıyor, Sothby'nin yargısı başımızın üstünde. Giderek zengin otel sahipleri ve de şüpheli bankerlerin yönettikleri " Contemporary fuarları" da, bizim milyonerlerimizi bu ayak oyununa getirmek, "modern" bu metaforu oluşturan bir sözcük. Bu oyunda olmanın tek pasaportu "para", paranın kokusu bu contemporary'yi çeken, Arap Emirliklerini contemporary'nin merkezi yapan. Ama çok ilginç; Fransa'yı önce dışlayıp, kültürünün artık geçersiz olduğunu ve de çağdaş hiç bir sanatçısının olmadığını, her konuda retro olduğunu sürekli tekrar ederek, 20 yıl boyunca hesaplaşma, işte gördüğünüz gibi yine bu lobi'nin eline düşmekle sonuçlandı. Fransız'larda hiç bir ülkede olmayan bir " Amerika kompleksi vardır; örneğin bir milyarder; o kadar önemli Fransız mimar varken, gidip Frank Gehry'yi buluyor, oysa bu mimarın Gugenhaim'den sonra söyliyecek hiç bir şeyi kalmamıştı. Fransa'da her dönemde; kültür bakanı, müze yöneticisi, ülkede sanatı yöneten en yüksek devlet memurları ( Enarques ), devlete değil, bu milyarder patronlara çalışıyorlar. Örneğin Bernard Arnauld'un sağ kolu Gérome Sans şu anda " directeur artistique et directeur d'institutions française", Suzanne Page " Paris Modern müzesi'nin eski yöneticisi, yine Milyarder françois Pinot'nun danışmanı da eski kültür bakanı Jean Jacques Aillon. Şimdi dönüp dolaşıp geleceğim yer, tüm müzeler ve kolleksiyonlar bir elden yönetiliyor, örneğin bugün büyük paralara alınıp satılan artistler: Gerhardt Richter, Thomas Schütte, Ellsworth Kelly, Robert Gober, Olafur Elliason, Paul mcCarthy vs. çok ilginç bu yeni açılan "fondation" nun kolleksiyonunda olduğu kadar, François Pinot'nun Venedik'deki kolleksiyonunda bu isimleri görüyoruz ve de aynı günlerde Fiac'da. Fuarın açılışından önce bu milyarderler, danışmanlarıyla fuarı gezip önemli işleri satın aldılar; hepsinin gözdesi Roni Horn'nun 6 ton ağırlığındaki massif cam, 3 milyon euro'ya Pinot tarafından alındı.
Louis Vuiton kolleksiyon müzesi, bence komik bazı oyunlarla açıldı. Örneğin: müze daha açılmadan, eserler yerine konmadan, sanatçılar kendi duvarları önünde "concentration" misali bazı gereksiz performance'lar yaptılar!
Ellsworth Kelly bu kolleksiyonun en ağır topu, oysa sanatçı pentürün tüm güçlüklerinden arınmış ama tuvallerin ederleri aynı hafiflikte değil. Bu tuvallerin önünde uzun duranlar ne düşünüyorlardı, gerçekten merak ediyorum.
|
Ellsworth Kelly |
|
Ellsworth Kelly |
|
Ellsworth Kelly |
|
Thomas Schütte |
FIAC 2014
|
Paul McCarthy-Jean-MichelBasquiat |
|
Roni Horn |
|
Robert Gober |
|
Mounir Fatmi |
|
Niki de Saint Phalle |
Beğeninin bu denli çarpıtırılması, kendiliğinden oluşmuyor, "décadence", çağların belli dönümlerinde insana dair paradoxal bir moral düşüşüdür. Yalnız "plastik sanatlara" dokunuyorsa bunu genelleştiremeyiz ama tüm bu çirkinliğin "officiel" olarak ileriye dönük müzeleşmesi, paraya dönüşmesi, yapıtlaşması, bir öngörü olarak hiç bir perspektive sığmıyor. Ne yazık "eleştri ya da karşı oluş" tavrı media'da susturulmuş, Tüm basın övgü ve hayranlık, uzun ömürler sunuyor. Eğer özgürce bir şey yazıyorsam bu çevreyle hiç bir çıkarım olmadığı içindir. Bu tarafta geriye dönük hiç bir dialektik dönüşüm olamaz. Ne yapalım? Kabul mu, katiyen, yapılan "modernlik fenomeninin" arkasına sığınmış bir kabusdur, geçicidir ama geriye kalan daha da önemli bence; geriye bir "syndrome" kalacak, "syndrom BURN OUT".
|
Gilles Barbier |
Ollafur Ellison'da Bernard Arnauld'nun en gözde sanatçısı; bilmiyorum beğeniye katılıyormusunuz*
|
Ollafur Ellison |
|
Ollafur Ellason |
|
Claire Tabouret |
|
Claire Tabouret |
|
Yoyoi Kusawa |
|
Yoyoi Kusawa |
Utku ile çook eskiye dayanan kökleri derinde bir dostluğumuz var. Panait İstrati ve Maksim Gorki dostluğu.Menfaat sıfır.Mebzul arkadaşlık. İki kitabımın kapağını beş kuruş almadan yaptı. BEDİA ve YENİKAPI HİKAYELERİ .. MEDYATİK OLMADIĞIM VE REKLAM BÜTÇESİ OLMADAN KENDİ KENDİNE VE MUHTEŞEM KAPAKLARLA SATTI.Ayrıca Utku Paşam bana resmi öğreterek ayrı bir kıyak yapmıştır. Ben ona yazarlığımı anlatamadığım gibi ,benden çook daha iyi bir yazı dili olduğunu alladım. Hemen bu blogları kitap haline dönüştürmek gerekir.BLOG UTKU adıyla best seller olabilir. Doğal olarak sarışın perçemli kadınları geçemez. Olsun.Kemanları bırakalım. Bana son sergi broşüründe yazdığı ön söz şöyle:"Münir'e...Biliyorum yine sana" ışıktan sözedeceğim" ama bu kez "akşam ışığı"sonbahar bahçelerinden dolaşıp ,eve,odanagiren,anılarımıza dokunan o ışık,biraz sonra gid;Nereye?Bizde peşinden gireceğiz Nezaman..Paşam sana yaptığım hommage ve hizmet yeter. Paris'e gelince sözverdiğin resmi almadan geri dönmem. Bilmem anlatabildim mi?
YanıtlaSil"Münir sonuç olarak Blog'a bir yanıtla girebildi" Teknik, tüm bunlar Münir, "Sığlaşmalar" yalnız resimde olmuyor, her yerde ;benden önce dilini yitiren bir kuşaktan söz edlim. Hani meyhanede konuştuğumuz gibi bilirsin, masada oturup hep dinliyenler vardır, Çiçek pasajında Neşe'nin patronu Bayram gibi. 60 yıl dinledi; Pertev, Dürnev, ressam Erdoğan Değer yani krapen pasajı. Düşün bir anlatmaya başlasa neler çıkar. Ha unutmadan; saçımı ve bıyıklarımı boyatıp, bir paquebot'la Güney Amerika'ya seyahate çıkıyorum.
SilPaşam ,
SilBen yukardakı yurumum okuyunca ağlayacağını sanıyordum. Mutlaka beni de al yanına .. Bizimkisi Guevera'nın motosiklet gezisi gibi değil,matrak bir gezi olur trenin son vagonunda. Ömer haybo gibi gravatımız ve bagajımız yok amma,yaşama sevincimiz var. Nizo paraları sayarken ölecek... Biz( pardon ben) Latin Amerikada genç kızlarla tango yaparken...Aman bu lafımı Semraya söyleme,biliyorsun TANGO YAPAN KIZ bana bir ev ve mebzul miktarda paraya mal oldu.Haa Yenikapı Hikayeleri gravür afişininin aslını buldum.Münirleşip müzayede de 1.000.000 dolara satacağım.En güzel blokun epey önce gönderdiğin boynuna reklam panosu asıp gezen adamdı kanımca.Onu aşamadın henüz.Babam Düşerken kesin değilmi? Yılbaşında teslim ediyorum.Aralık ortasında son halini gönderirim.Egemen resimleri gönderdi.SİYAD onursal üyesi olarak kartımı Atilla Dorsay'dan törenle aldım önceki gün. Artık karşında resmi bir sinema yazarı var. Bilmem anlatabildim mi?