HAYAL MÜZELERİ / ERWIN BLUMENFELD

Elwin Blumenfeld

Fotoğraf sanatının günümüze dek geçirdiği evrim, teknik dilinin yeniden yazılışı, "numerique" olarak herkesin kullanabileceği bir araç olması; görselin içeriğini, imgeyi görsele aktarmak adına oluşan, imgeyi pelicul'e geçiren ve de hiç bir zaman çözemediğim bu simyanın, bu meteforun anakronolojik sürecinde bazı isimler unutulmuyor. Nedense Elwin Blumenfield'i çok az kişi anımsar.






Elwin Blumenveld

1930 yılında Almanya'dan Hollanda'ya geçtiğinde bir fotoğraf düşüncesi yaratmak, onun teknik işlevini, kendi kişiliğini ve de kurguya yönelik içeriğinde ne yapacağını planlıyor ve de ileriye dönük etkilere kapısını açıyordu.Dadaist'lerin desen ve kolaj tekniği onu ister istemez surréalistlere yaklaştırdı. 1936 da Paris'e yerleştiğinde düşlediği çevreyi bulmuştu; Man Ray'ın karanlık odada deneyimleri giderek onun da bir süre sonra tekniğinde etkin olmaya başladığında yeni bir çevre de kendiliğinden  oluşmuştu.


İkinci dünya harbi gelip kapıyı çalınca Blumenfeld 1941 de Amerika'ya göç ediyor. O yıllar Amerika Avrupa'nın tüm yeteneklerine kapısını açtığına hiç bir zaman pişman olmadı, işte orada karşılaştığı ünlü fotoğrafcı Cecil Beaton'la dostluğu, onu 50 yıllarının en ünlü moda ve aktüalite dergileriyle çalışma olanağını sağladı. Vogue, Herper's Bazaar, Look, Life; bugün hala var olan bu dergiler, o yıllarda bence altın yıllarını yaşadılar. Çok ilginç; 50 yıllarında Türkiye'de bulabildiğimiz bu dergiler benim hayal perdemi oluşturmuştu, kadının bir düş içeriğinde, olağanüstü donatımı, dekorun giysiye, sansüalité'ye, onu başka bir "çekim alanına" getirmişti. Kadını ancak öyle özleyebilirdik.


Cecil Beaton /Vogue
Erwin Blummenfeld




Paris yıllarında fotoğrafın gerçeküstü akımına yaklaşması, özellikle Man Ray'ın bu çevredeki etkinliği; Erwin Blumenfeld'di de onun tekniğine özgü yeni araştırmalara, bulgulara yönetmişti. 9 rue Delambre'deki atölye mekanında fotoğrafa uygulanacak yeni teknikler denedi; tonlarla oynayarak pentür tadına yaklaşmak, "decoupage", yani negatif de "cache" dediğimiz image'ın bazı yerlerini saklıyarak değişik açılardan modeli izlemek vs.





O yıllar fotoğrafın "argentique" adına geçirdiği en önemli yıllardır. Fotoğraf makinalarındaki evrim; bugün anımsadığımız "Linhof", "Sigma" gibi "chambre" la büyük boyut negative'in verdiği sonuçları ne yazık bugün "pixel" olarak uygulamak olanaksız. Stüdyo geleneği de yok olmaya başladı. Erwin'in kullandığı stüdyo makinasıyla fotoğraf çekmek bence başka bir düş.



Sanatın "contemporary" manyakları onu kendi "kitsch" amaçlarının bir uzantısı yapamadılar. Gerçek ve kurgu; kendi dilini yaratmak adına iç evrilmede (pentürün de içeriği) ; "kadın"ı model olarak seçtiğinde, fotoğraf başka bir avantajını ; "sensualité"yi, kadının hiç bir çağda keşfedilmemiş albenisinin sanal bir evrimini yaptı. Paris'in moda öncülüğü, harp sonrası kendiliğinden oluşan, kadının tekrar yaratılması; belki onu hiç düşünmediğimiz bir boyutta, resmin değil fotoğrafın gözünden de yeni bir doğuşuydu.










































Elwin Blumenfield/ stüdyo çalışması














O yıllarda bulabildiğim her dergiyi saklamıştım, ama kimin yarattığından haberim olmadan. Bıkmadan baktığım bu image'lar tek tek benim düşlerime, sanrı bahçeme girdiler. Ne ilginç, bende kendiliğinden oluşan bir merak, bir süre sonra bu görüntünün yaratıcısını aramak adına bir fotoğraf sürecinin doğmasına da neden oldu. Kanımca bugün "kadın"a bir başka türlü bakıyorsak, Elwin Brumenfield'in önemli payınını da unutmamamız gerekli.


















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM