OTELDE

pencere 1
Valparaiso

Alışkanlığı bozmak, yeni bir mekanda uyanmak; başka bir pencere sizi pasifik okyanusunun bir ucuna, uzakta bir limana çekiyor; eski bir silep, bu tarifsiz maviye doğru uzaklaşırken sanki bir filmi tekrar görüyorum, daha önce yaşadım bunu, belirsiz bir pişmanlık, gereksiz bir sıkıntı; ne yapıyorum burada?



Otel-Bordeaux

Odaya çıktığımda ilk iş, pencereyi açıp dışa bakmak. Genellikle bir kaç günlük oteller, geçici ve de makul. Genellikle kentin girişinde, otoyola çıkan önemli bir alışveriş merkezinin satelitleri gibi dağılmış bir kaç ucuz lokanta. İşte akşam düşüyor; bir kadeh içip sıkıntıyı dağıtmak seyahatlerin "rituel"i, sanki bunun için geziyorum! Daha önce kentin plana bakıp, müzenin yolunu işaretlemek gerek.



Maitre a la Chandelle/Musée des Beaux-Art de Bordeaux
Fransa taşra müzeleri ilk bakışta sanat tarihinin önemli isimlerini sergilemezler; bunlar Paris müzelerine taşınmıştır, nedeni bilinmez! Ama bence önemli değildir bu, ikinci planda, göze takılmayan çok ilginç tuvaller, unutulmuş ressamlar ve de nice görsel bellek!


Otel-Amsterdam
Amsterdam, otel üç büyük müzeye de çok yakın, aramızda Vondel Parkı var: Van Gogh müzesi, Stedilijk museum, Rijk Museum. Oteli işleten iki İran'lı genç, kanımca anlatacakları çok öykü vardır ama Avrupa kimliğini hızla yitiriyor, sonuçta bir tek müzeler kalacak " autohentique ", aynı kimlik yaşamın tüm kesiminde gözle görülüyor; örneğin uluslararası "global" ticaret, marka, fizan'da bile aynı, mimari vs. Neyse Amsterdam'ın kendine özgü kanallarıyla kendini biraz kurtarıyor.


Vermeer

Rijk müzesi uzun süredir kendini yeniliyordu; son geldiğimde müzenin kapalı bölümleri, buraya döndüğüme biraz pişmanlık getirdi ama daha önce dikkatimi çekmeyen ressamları bulmuştum. Bu kez öncelikle Vermeer'e uğradım; içerikte kadın kendi mekanında çok alımlı, özgür ve güzel; unutmayalım yıl 1658.


Neuchatel

Neuchatel'e sergim için geldik, yine akşam yaklaşıyor karanlık ve gri; gölün bir ucunu görüyor otelin penceresi. Bu melancoliyi dağıtmak gerek; hemen çıkıyoruz, Marianne bizi bekliyor!



Roma

Roma her zaman özlediğim bir kent, özümlemek için biraz uzun kalmak gerekiyor. Otel "Colisée" nin hemen yanında. Odanın penceresi Roma mimarisine özgü merdivenleri çevreleyen iki bina ve parkı görüyor. Sağdaki binanın teras katı hiç fena değil, sanırım Colisée ve tüm sit alanı ayağının altında, evin kedisine bakan adam her gün aynı saatte geliyor. Eylül ayında kent biraz boş,  görülecek çok şey var. Evet Musée de la Villa Borghose var programda.

Musée de la Villa Borgesia


Shanghai
Başka bir boyutta otelde olmak ya da bir düş peyzajında dolaşmak, İlk kez size anlatılanla gerçeğin çakışması, yarın sanatçıları işgal ettiği bir mahalleye gitmeden önce belleğimde bir gezinti yaptım, biz ki iki ucu da yaşadık ve yaşıyoruz; üçüncü boyut ne?
Çağdaş sanatlar müzesi Chanhai
Müzede Bir Rubens sergisi vardı Mimari o kadar absürt ki mimar yalnız dış görünümüyle uğraşmış, 50 kişilik asansörlerde boğulabilirsiniz!



Pekin



Pekin'de uyanmak, güneş kentin üstüne düşen sisin altından kalkacak mı? Çin setti'ne ve onun gizemine yürüyeceğiz; neyse yağmur da yağabilirdi, bu da iyi.

Çin setti



Tokyo



Tokyo, otelin 30. katı sanki çağdaş mimari üstüne bir tez yazılabilecek görkemli bir görüntü sergiliyor. Neler gördük şu kısa yaşamda, kimin aklına gelebilirdi; bu boyutu da görebilmek, 60 yıllarında Akademi'deki "çağdaş mimari" üstüne tartışmalarımız. Sanki bir düş!



Domaru/ maske-zırh  Tokyo Ulusal müzesi




Kyoto
Dağın yamacındaki otel bir mabet gibi kendine kapalı, dışarıda ince bir kar yağıyor, taksi şöförü haklı; bana " ilkbahar'da " da Sakura ağaçları, kirazlar çiçek açtığında gelseydiniz demişti ama o zaman da bu kadar dingin olmaz ortalık, belki!

Fushima-İnari Shrine tapınağı/ 40 bin kapı
Kyoto'da 400 mabet sizi Buda'ya göndermeye hazır. Tüm dinlerdeki "agressivité" bu inançta yok ama inanmanın neye malolduğunu önünüzd; örneğin dağın tepesine yani son kapıya ulaşmak için bütün gün yürümek ya da som altınla kaplı bir mabet ne adına yapılmış sa, bu emeği başka bir amaca kanalize etselerdi ne olurdu?

Hong kong
Doğu da gizemini ne kadar yitirse, yine sizi şaşırtacak; tüm bu zenginliğin içinde insanın tabuları asırlardı aynı, inançlar daha beter durumda. kentin en ilginç sokakları; binlerce ufak aktar dükkanı doğadan kurutulmuş her şeyi şifa için satıyor: yarasa kulağı, maymun taşağı, yılan barsağı! Aynı gün haberlerde gümrükte binlerce Madagaskar'dan gelen kurutulmuş "deniz yıldızı" yakalanmış!





Hong kong/geleneksel tekne



Hong kong-Kawloon


Hong kong Sha Tin monastırı/10 bin buda

Yolculuk hava alanlarında başladığında, durmadan akan bu kalabalık; gidenler görmedikleri bir peyzaja, dönenler ise kendi pencerelerindeki alıştıkları peyzaja girecekler. Görüntü ne olursa olsun, bereberimizde götürdüğümüz valiz yine aynı; kaçamadığımız sıkıntılar, gerçekleşemediğimiz projeler, pişmanlıklar..





























Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM