HİÇ / İNCİ AYDIN
Hiç paradokstur. Her şeyi kapsar. HİÇ'i anlatmak için yapılan her şey hiç'i yadsır. "Hiç gidilmemiş denizler/ söylenmemiş sözler" başlıklı sergisiyle Utku Varlık bu kavram üzerine düşünceler geliştirmektedir. Hem resmiyle hem de aynı adı taşıyan öyküsüyle....
Öykü
Roby Zober adlı karakter çevresinde gelişen öykü, ressamın Paris günlerine anıştırma yapar. Roby Zober, Varlık'ın Paris'de bir apartman zilinde gördüğü isim.Onu hiç görmemiş. Adı olan ama bilinmeyen Roby Zober, ressamın düş gücüyle kurgulanarak bir öykü karakterine dönüşmüş. Ayrımında olmadan karakter bir süre sonra kendi yaşamından izler taşımaya, hatta doğrudan ressam/yazarın kendisi olmaya başlamış. Geçmişle hesaplaşan ressam, yarattığı bu karakteriyle günümüz insanının yaşadığı parçalanma ve yabancılaşmayı da yansıtır.
Hiçler Hepleri Barındırır
Zober, Kunsthistoriche Museum'da Pieter Bruegel'in "Karda Avcılar" resmini inceler. Resim ona ünlü şairin dizelerini anımsatır: " Kardır yağan üstümüze geceden/yağmurlu karanlık bir düşünceden/ve dörtnala dümdüz mavilikte/ kardır yağan üstümüze inceden". Dranas'ın "Kar" şiirinden alınan bu dizeler; kar ve yalnızlık arasında ilişki kurarak, özlem duygusunu besler. Ancak bu özlem elle tutulur bir şey değildir. Öyküde kar, tıpkı şiirdeki gibi güdücü motiftir. Resimdeki somut kar, şiirde usul usul yağan bir yalnızlıktır. Hem de terkettiği ülkesinden bir şairin dizelerinde. Zober, Brueghel'in tablosu karşısında harcadığı enerjiden yorgun düşerek müzenin parkına iner. Burada oturduğu bankta uyuyakalır. Uykuya geçtiği an, karşısındaki ağaca asılı bir levhaya bakmaktadır. Levhada yazılanları okuduğumuzu zannederiz başlangıçta ancak çoktan bir rüyanın kollarındayızdır. Bu başarılı geçiş, gerçek ve düş birlikteliği Varlık'ın resimlerinde de karşımıza çıkar. Zober, rüyada Jan Vermeer'in atölyesinde bulur kendisini. Düşün bir parçası gibi görünenler, yoksa yaşanmış günlerimizin farklı bir yansıması mıdır? Öykünün bitişi bir özlemdir: "..eski saflığıma dönmek istiyorum, hüzünlü ve esrik bir görselliğe saptanmak, bir KATHARSİS nasıl olursa! Bir HİÇ'den tekrar başlamak, geç de olsa"
Roby Zober
Sergi için belgeselde Varlık, telefon rehberinden isimler bularak, onlar için öyküler kurguladığını söyler. Kendi yaşamından izler taşısa da artık yepyeni bir karakterdir karşımıza çıkan, bir öyküden soluk alan.
Aynı belgeselde, Roby Zober'le İtalya'da bir bankda oturduğunu ve onunla Chirico üzerinde tartıştığını belirtir sanatçı. Ardından Zober'le nerde tanıştığını anlatır. Paris'de bir arkadaşının evine giden Varlık, arkadaşının kaldığı katta başka bir kapının üstünde Roby Zober adını görür. Arkadaşına bu kişiyi tanıyıp tanımadığını sorar. o da kimsenin Roby Zober'i tanımadığını söyler. Ev ona aittir ama kim olduğu bilinmez. Varlık, Roby Zober'den fiktif bir kişi yarattığını söyler. Tutunamayanlar'da
Turgut Özben için Selim Işık neyse, Varlık'da Roby Zober o dur. İkinci ben...
Bugünden yaşanan bir boğuntu var. İlişkilerden, ilişkisizlikten, kalabalıktan, çoğunluktan, duyarsızlıktan..Bir enginlik özlemi tüm sanatına yansır Varlık'ın. Uçsuz bucaksız gökyüzü, okyanuslar, yüce dağlar, düşlerin rengine bezenir. Sınılardan hoşlanmaz sanatçı. En sınırsız yer düşler. Düşün sınırsızlığını anlatmak için bile tuvalin sınırlı alanına gereksinim vardır. Bu yansıma belki de Hiç'i oluşturur.
Felsefi Yan
Nihilist bakış, Varlık'ın hem resimlerinde hem de yazılarında karşımıza çıkar. Hiç'lik her şeyi içinde taşır ve bu bağlamda bir paradoksu yaratır. Varlık'ın romantik yanıysa onun gelecek özleminde kendisini gösterir. Hiç'den geldik Hiç'e gidiyoruz, der. Öykü ve serginin adı bunu anlatır. Bugünün boğuntusunu gelecek düşü ile aşar. Sanat ile "katharsiz" yaşarız, arınırız ve kendimizi yeniden kurgularız. Sanatçı, "Hiç"ten yeniden başlamak ister. Hiç dediği sıfır çizgisidir aslında. İmgeler, kalıplar öncesi dönemdir. Beynimizin"tabula rasa" (boş levha) olduğu dönem...
Varlık, resimlerinde figürden ayrılmaz. Bir antik başı veya bedeni, amorf canlılarla bir aradadır. Sonsuzluğu çağıtıran deniz, gökyüzü, dağlar, renkci bir anlayışla yansıtılmıştır. Çoğu zaman bir düşün kollarından kopup gelen Lapis Lazuli mavisi içinde, tenk tayfları arasında...Üçgen, kare gibi geometrik biçimler, düş'ün giriş ya da çıkış kapısıdır. Figür ise uykuda ve ya gözleri kapalı çizilir. Ağaçlık alanlar; gidilmemiş özlemi kurulan bir mekanı anlatır. Işık çok uzaklardadır ve genellikle resmi aydınlatmaz. Düşleri simgeyen renk çeşitliliği, resmi güneş veya mum ışığından daha çok aydınlığa boğar. Düşler, bilinçaltının renkli dünyasını yansıtır.
Dranas'ın Kar şiiriyle bitirelim yazıyı:
" Buğulandıkça yüzü her aynanın/ Beyaz dokusunda bu saf rüyanın/ Göğe uzanır-tek, tenha bir kamış/ Sırf unutmak için, unutmak ey kış!/ Büyük yalnızlığını dünyanın "
Öykü
Roby Zober adlı karakter çevresinde gelişen öykü, ressamın Paris günlerine anıştırma yapar. Roby Zober, Varlık'ın Paris'de bir apartman zilinde gördüğü isim.Onu hiç görmemiş. Adı olan ama bilinmeyen Roby Zober, ressamın düş gücüyle kurgulanarak bir öykü karakterine dönüşmüş. Ayrımında olmadan karakter bir süre sonra kendi yaşamından izler taşımaya, hatta doğrudan ressam/yazarın kendisi olmaya başlamış. Geçmişle hesaplaşan ressam, yarattığı bu karakteriyle günümüz insanının yaşadığı parçalanma ve yabancılaşmayı da yansıtır.
Hiçler Hepleri Barındırır
Zober, Kunsthistoriche Museum'da Pieter Bruegel'in "Karda Avcılar" resmini inceler. Resim ona ünlü şairin dizelerini anımsatır: " Kardır yağan üstümüze geceden/yağmurlu karanlık bir düşünceden/ve dörtnala dümdüz mavilikte/ kardır yağan üstümüze inceden". Dranas'ın "Kar" şiirinden alınan bu dizeler; kar ve yalnızlık arasında ilişki kurarak, özlem duygusunu besler. Ancak bu özlem elle tutulur bir şey değildir. Öyküde kar, tıpkı şiirdeki gibi güdücü motiftir. Resimdeki somut kar, şiirde usul usul yağan bir yalnızlıktır. Hem de terkettiği ülkesinden bir şairin dizelerinde. Zober, Brueghel'in tablosu karşısında harcadığı enerjiden yorgun düşerek müzenin parkına iner. Burada oturduğu bankta uyuyakalır. Uykuya geçtiği an, karşısındaki ağaca asılı bir levhaya bakmaktadır. Levhada yazılanları okuduğumuzu zannederiz başlangıçta ancak çoktan bir rüyanın kollarındayızdır. Bu başarılı geçiş, gerçek ve düş birlikteliği Varlık'ın resimlerinde de karşımıza çıkar. Zober, rüyada Jan Vermeer'in atölyesinde bulur kendisini. Düşün bir parçası gibi görünenler, yoksa yaşanmış günlerimizin farklı bir yansıması mıdır? Öykünün bitişi bir özlemdir: "..eski saflığıma dönmek istiyorum, hüzünlü ve esrik bir görselliğe saptanmak, bir KATHARSİS nasıl olursa! Bir HİÇ'den tekrar başlamak, geç de olsa"
Roby Zober
Sergi için belgeselde Varlık, telefon rehberinden isimler bularak, onlar için öyküler kurguladığını söyler. Kendi yaşamından izler taşısa da artık yepyeni bir karakterdir karşımıza çıkan, bir öyküden soluk alan.
Aynı belgeselde, Roby Zober'le İtalya'da bir bankda oturduğunu ve onunla Chirico üzerinde tartıştığını belirtir sanatçı. Ardından Zober'le nerde tanıştığını anlatır. Paris'de bir arkadaşının evine giden Varlık, arkadaşının kaldığı katta başka bir kapının üstünde Roby Zober adını görür. Arkadaşına bu kişiyi tanıyıp tanımadığını sorar. o da kimsenin Roby Zober'i tanımadığını söyler. Ev ona aittir ama kim olduğu bilinmez. Varlık, Roby Zober'den fiktif bir kişi yarattığını söyler. Tutunamayanlar'da
Turgut Özben için Selim Işık neyse, Varlık'da Roby Zober o dur. İkinci ben...
Bugünden yaşanan bir boğuntu var. İlişkilerden, ilişkisizlikten, kalabalıktan, çoğunluktan, duyarsızlıktan..Bir enginlik özlemi tüm sanatına yansır Varlık'ın. Uçsuz bucaksız gökyüzü, okyanuslar, yüce dağlar, düşlerin rengine bezenir. Sınılardan hoşlanmaz sanatçı. En sınırsız yer düşler. Düşün sınırsızlığını anlatmak için bile tuvalin sınırlı alanına gereksinim vardır. Bu yansıma belki de Hiç'i oluşturur.
Felsefi Yan
Nihilist bakış, Varlık'ın hem resimlerinde hem de yazılarında karşımıza çıkar. Hiç'lik her şeyi içinde taşır ve bu bağlamda bir paradoksu yaratır. Varlık'ın romantik yanıysa onun gelecek özleminde kendisini gösterir. Hiç'den geldik Hiç'e gidiyoruz, der. Öykü ve serginin adı bunu anlatır. Bugünün boğuntusunu gelecek düşü ile aşar. Sanat ile "katharsiz" yaşarız, arınırız ve kendimizi yeniden kurgularız. Sanatçı, "Hiç"ten yeniden başlamak ister. Hiç dediği sıfır çizgisidir aslında. İmgeler, kalıplar öncesi dönemdir. Beynimizin"tabula rasa" (boş levha) olduğu dönem...
Varlık, resimlerinde figürden ayrılmaz. Bir antik başı veya bedeni, amorf canlılarla bir aradadır. Sonsuzluğu çağıtıran deniz, gökyüzü, dağlar, renkci bir anlayışla yansıtılmıştır. Çoğu zaman bir düşün kollarından kopup gelen Lapis Lazuli mavisi içinde, tenk tayfları arasında...Üçgen, kare gibi geometrik biçimler, düş'ün giriş ya da çıkış kapısıdır. Figür ise uykuda ve ya gözleri kapalı çizilir. Ağaçlık alanlar; gidilmemiş özlemi kurulan bir mekanı anlatır. Işık çok uzaklardadır ve genellikle resmi aydınlatmaz. Düşleri simgeyen renk çeşitliliği, resmi güneş veya mum ışığından daha çok aydınlığa boğar. Düşler, bilinçaltının renkli dünyasını yansıtır.
Dranas'ın Kar şiiriyle bitirelim yazıyı:
" Buğulandıkça yüzü her aynanın/ Beyaz dokusunda bu saf rüyanın/ Göğe uzanır-tek, tenha bir kamış/ Sırf unutmak için, unutmak ey kış!/ Büyük yalnızlığını dünyanın "
Kuşkusuz bizim kuşağın en iyi ressamıdır Utku.Müthiş serginni sözlere Nazum'ın Umuda Kurşun İşlemez Gülüm şiiriyle örtüşmesi ayrı bir keyif kanımca
YanıtlaSilEvet Utku okuyarak,hüzünlenerek,duyarak paletini kullanır. İyi bir dost ve ressamıdır.Kimseye eğilmez,taviz vermez..Sinema iyi bilir üstelik Borges..falan hatmetmiştir. Pesova ve resmi ben ondan öğrendim.Gülüm şiirine benzemesi bir rastlantı mı?
YanıtlaSilKendi kendimizle yarışmadayız gülüm
Ya ölü denizlere götüreçeğiz hayatı
Ya dünyamıza gelecek ölüm
EN GÜZEL DENİZ HENÜZ GİDİLMEMİŞ OLANDIR
An güzel çocuk henüz büyümedi
En güzel gümlerimiz henüz yaşamadıklarımız
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz
Henüz söylememiş olduğum sözdür.
Umuda bir kurşun sıksa da ölüm
Unutma umuda kurşun işlemez gülüm..
Başarılarının devamını dilerim Değerli Dostum