CAMERA OBSCURA/ Narrative gözlem 1



60 Yıllarında başlamıştı pentürün yatağını değiştirmek hayalleri, ona dokunmadan onun mekanına girmek, müzelerinde onu kenara itmek! Dün gözüme çarpan epeyce hırpalanmış ama olağanüstü anlam kazanmış bu afiş Paris'de son seçimlerden kalan sağcı partinin adayı Jordan Bardela'ya yapılan bir "müdahale"! Francis Bacon görseydi epey şaşırıdı; 1953 de Velasquez'in " Pope İnnocent x " portresini Papa'nın bir sanrısına dönüştürmesiyle, resmin ana kapısından girme şansını tanımıştı ona:


Bacon yapabilirdi bunu; çok az sanatçıda olabilecek, gerçekten yaşadığı "sanrı"yı tuvaline çekinmeden aktarabilecek; kendine hiç bir sansür uygulamadan ya da müzelerin, büyük kolleksiyonları "feodal" yönetitimini boşa sayarak. Yalnız Papa Innocents x' in çığlığı değil, yaşantısını yöneten homosexualitesi tuvallerinin içeriğideydi. 1977 de Paris'de Claude Bernard galerisinde yaptığı serginin ikinci günü, sabah 9.30 da France Culture radyosonda yaptığı bir konuşma sırasında gelen bir telefonda, otelde beraber kaldığı dostunun kendini öldürdüğü haberini içine atıp konuşmayı sürdüğünü, resmine paralel dışa dönük yaşantısının kaotik iniş çıkışlarında, kendi varoluşu kadar darmadağın atölyesinde nasıl bu resimleri yaptığını da kendi gizemiyle götürdü. Çığlıktan buraya kadar gelmişken sanatçıları neyin yönettiğini konusu da sanat tarihçilerinin konusuna girmemiştir. Eğer söz konusu "nevroz"sa, Van Gogh konusunda da yanılmışlardı; izleme paranoyası olmadık öyküler, anlamsız detaylarla saptırılıp deliliğe kadar götürülen ve de resmini bu bağlantıda kurgulayanlar elbette kendi yalnızlığının ülkesindeki bu bilge adama iyilik yapmadılar. Bugün, iletişimin çok güç olduğu o yılların gerçeklerini kavrayabilmek çok güç!





Tekrar söz konusu afişe dönersek: 50 - 60 yılları bence "büyük sapmalar", Jacques Villeglé, canı sıkılan bir

  Jacgues Villeglé


Broton da bir başka kapıdan sahneye girip, "sokak arkeolojisi" olarak adlandırılan ve tüketim toplumunun silahı: sokak, reklam afişlerini yırtarak onlara ikinci bir anlam kazandırmak! Bunu kendine mal eden Villeglé, kısa bir sürede harp sonrası köpüren sanat ortamında ve bu sanat okyanusunda kendine yer arayan uyanıkların belki öncüsü oldu. Sonuç malûm: "ready made", "l'art urbain", "kollektif gerçekçilik", "gerilla alfabesi", "cryptographie" giderek "street art"..! Harp sonrası Fransa'nın çağdaş sanat adına ünlenen isimleri de bunun devamı oldu: Klein, Arman, Tinguely, Spoeri Raysse vs. Şair, yazar, ressam Henri Michaux kendine soruyor du: "..sanatın amacı acaba - hiç bir şeyin farkında olmayanları - uyarmak mı? Bence bu sözünü ettiğimiz sanat ve bugün "contemporary" markalı herşey; masum duygu alanlarını manipüle eden, paraya dönük uluslararası büyük bir şamata! Belki bir gün bir "tsunami" sonrası sular çekildiğinde...!













 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM