BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU


 

                                        INDETERMİNATION / BELİRSİZLİK

Hemen kim diye sorarsanız, öykünün gizemi yok olur oysa adam gerçekten sinemaya  özgü bir “kurgu bilim” yazmış ve gerçekleştirirmiş, şimdilik gölgesi var! Kimden mi söz ediyorum Levent Çalıkoğlu!

İstanbul Modern Müzesi’nin ilk açılışında yine -  aynı yerinde ama eski mekanında - müzenin ofisiyel tanıtım kitabında, bir tablomun röprodüksiyonu vardı; benim de olduğum Tepebaşın’daki bir fuarda Yahşi Baraz onu Nejat Eczacıbaşı’ya satmıştı ve beni tanıştırmıştı onunla. Bir süre sonra - şimdiki GalataPort -aktüel yerinde ama o yıllar doklar ve gümrüğün olduğu rıhtımda eski büyük bir ambarı restore ederek ilk müze açıldı. Bir sergi için İstanbul’a geldiğim de kızım da HonkKong’dan gelmişti ve  müzeyi gezdik, tuvalimin asılı olduğu duvarın arkası deniz, böyle bir mekanda olmak her resmin kaderi olamaz ve de tuvalimin önünde bir okuldan gelmiş bir sınıf, öğretmenleriyle, resimdeki gizeme takılmışlar, durmadan sorular soruyorlar öğretmen bitkin bir halde, ben yanıtlayamıyorum birine soralım ama bu arkadaşlar da turist galiba derken ben yanıt verdim bu resmin ressamı benim! Harika bir şaşkınlık, sonra sınıfla tanışıp, resmin gizemini çözdük. O sürede müzenin o salonunun sorumlusu da geldi ve bana tuvalimin çok ilgi çektiğini de anlattı.


Bilmiyorum hanki yıl, Yahşi Baraz, müzeye ikinci bir resmimi satmış: bu resim onun Akademi yıllarında hayatında aldığı ilk resim; 200 liraya ve onu Türkiye’nin ilk ve son “Art Dealer”i olarak mutlu bir başlangıcı oldu! Yahşi o yıllar yaz tatilleride İsveç’e, NewYork’a vs. gidip kendini bu konuda bilgilendiriyordu. İşte bu ilk aldığı resimin öyküsünü anlatıyor: “…Hayır, elektrik faturasını bile ödeyemiyordum. Koleksiyonculuk yapmayı çok istedim. Yakın çevremde çok sanatçı vardı. Komet, Metin Talayman, Mehmet Güleryüz, Alaettin Aksoy, Utku Varlık, Burhan Uygur… Bazılarından resim aldım. İlk resmimi aldığımda yirmi iki yaşındaydım. Utku Varlık’tan iki yüz liraya almıştım, 1966 yılıydı. Sonra Komet geldi, “Bodrum’a gideceğim, ayakkabı lazım.” dedi. 100 lira gibi bir rakam istiyordu. O parayı verdim ve büyükçe bir resim aldım. Komet’den aldığım o resmi yıllar sonra Mustafa Taviloğlu’na sattım. Utku Varlık’tan aldığım da şimdi  Bülent Eczacıbaşı’nda


Evet devam ediyoruz: bir süre sonra müzeyi gezen doslarım söz ettiğim ilk tuvalin yerine, 1965 yaptığım bu ikinci tuvalin “Büyücüler-pentür” asıldığını söylediler; bu resimin öyküsü: ( öğrencilik yıllarımda Pr. İbşiroğlu’nun “Mehmet Siyah Kalem üstünde yaptığı bir konferanstan çok etkilenmiştim ama onun yazdığı kitabının dışında Mehmet Siyah Kalem’in eserleri daha müzeden sergilenmek üzere çıkmamıştı; o harika tekniğinden haberimiz yoktu ki sanat tarihçiler "Resim Tekniği"ile ilgilenmezler, Akademi’de bile o yıllar ekonomik kriz nedeniyle hiç bir resim malzemesi bulamadığımız için, “resim Tekniği” atölyesinde Hocamız Salih Urallı kürsüden anlatırdı pentür tekniğini! ) şaşırdım: her ikisi de beraber asılsaydı hiç olmazsa bir ressamın aşamasını göstermek bir müze için ilginç olmaz mıydı? Şunu da müzenin bana açıklaması gerekiyor: Müzenin Internet sitesinde sayın Nejat Eczacıbaşı’nın aldığı ve müzenin ilk kataloğundaki tablomu bulamadım, o kadar sergilendikten /“Maskeli İlerliyorum- pentür- 146x114 / sonra bir resim arşive kaldırılıp envanterden çıkarılabilir mi? Madem konu açıldı: Türkiye’de bu yaşıma kadar hiç bir özel koleksiyon, özellikle müze koleksiyonlarına direkt benden resim alınmadı; bir müze ilgilendiği sanatçıya onun aşamalarında “Commande” verir; müzenin koleksiyon kurgusunun bir işlevidir bu ama ne yazık Devlet müzeleri de başta olmak üzere eski yıllarda nasıl olmuş sa oraya düşmüş resimlerim beni orada savunacağı yerde ters işleve girmekte devam ediyorlar. Daha beteri: Ankara Resim Heykel Müzesin’deki bir resmimi fotoğrafını gönderdiler, oysa ben bu resmi Bolu’da yaşayan anneme vermiştim, o da  Bolu’da yaşamış sanatçıları içeren bir sergiye ödünç vermiş; sonrası: şu anda müzede! Bana sorarsanız tüm bu anlattıklarım benim dinginliğimi bozan yer yer uykumu bölen bir takım paradokslar, belleğimdeki yer sarsıntıları; çıkmak için vakit çok geç!

                                    Internet'den izleyin: bu kadar kötü bir müze olabilir mi?

                             

  90 yılları, yine bir kaç gün için İstanbul’dayım, bir sabah Doğan Paksoy’ya uğradım, o yıllar Teşvikiye Sanat Galerisi, Abdi İpekçi caddesinin sonunda eski Maçka otelinin arkasındaydı. Doğan’la her zaman olduğu gibi şakalaşıyoruz, kitaplarla çevrili bürosunda. Bir süre sonra içeriye genç biri  bize çay getirdi, hafif bir çene sakal onu anonimden farklaştırıyordu, Doğan onu bana tanıttı: - arkadaş Levent Çalıkoğlu, Sanat Tarihi okuyor ve yakında dergiye yazı yazacak - GençSanat - onu teşvik ediyorum. Ben bu hızlı tanıştırmada soyadını tam duymamıştım, yalnız Çalık kalmıştı aklımda: - ŞADİ ÇALIK’LA BİR YAKINLIĞINIZ VAR MI? Soruma yanıtı hep aklımda kaldı: - NERDE BİZDE O ŞANS UTKU BEY!

Şimdi İstanbul'da o yıllar Ankara'da bir galerici hanım Levent Çalıkoğlu'nun Ankara'da Sanat Tarihi okuduğu yıllarda da buna benzer bir yaşantısı olmuş; bunlar belki Dostoievski'yen bir yaşamın sonuçta kıyıya vuran, zamanla oluşan bir karakterin oluşumunda psikanalitik bir etkisi olduğundan şüphem yok!


                                                                     Doğan Paksoy

Ben döndüm Paris’e, zaman geçti ama bu sürede bir dergide gözüme çarpan sanat haberlerinde Levent Çalıkoğlu, Reasürans Sanat Galerisi’den yönetici bir hanımla evlilik yapmış; demek şans dönüyor ve de dönmüştü ; bu galeri ve Galerist’de küratör olarak yaptığı “temalı” sergilere beni de çağırdı, kataloglardaki giriş yazılarında  garip bir “agressevite” sezmiştim; Özellikle bu “Aykırı İşler” temalı toplu sergide; bana mı yoksa bu sergiler çağırdığı herkese mi? 2000 yılllarına doğru geçişte, daha da bu ortamda kendini kanıtladı: 2004 de İstanbul Modern’nin müze kitabında ismini gördüm, yeni bir evliliğini de duydum. Müze direktörlüğü de arkasından geldi!

                            Ne kadar doğru bilmiyorum ama sculpture'de de bir dümen dönmüş

Müze’nin Galataport yeniden  açılışı Renzo Piano’nun imzası ve önünde Tony Cragg’ın büyün bir sculturu’le; diyeceksiniz ki bir Türk Müzesi mi, demek bir Türk mimarı ya da çevresini kurgulayacak  bir Türk sanatçısı yok mu? Kompleks bu ya demek yokmuş!


Ben yoktum orada, kızım bu kez torunumla İstanbul’a gelmiş, ona bu yeni müzeyi gezdirecek, benim bu yeni müzede sergilenen işimi ona gösterecek, aramışlar izimi bulamamışlar!  Benden  de saklamışlar olmadığımından üzüleceğimi düşünerek! Ben yokum ama Perşembe Pazarı misali “contemporary” çıkışlı her kepazelik var. Güldüm bunu duyunca, aklıma geçenlerde yitirdiğimiz Sevgili Deniz Kavukcuoğlu geldi; 20 yılı aşkın askerlik, politika nedenleriyle Türkiye’ye dönemeyen Deniz’in son kitabı “ SEN VATAN HAİNİ MİSİN BABA? “ Çocuklarının bu sorusunu nasıl yanıtlamıştı!

Ekim ayında İstanbul’da yaptığım sergide tüm eski dostlarımla karşılaştım, konu her kez dönüp dolaşıp yine Direktör Levent Çalıkoğlu’nun müzeden atılması! Kişiliğindeki  bu“karizmatik” tavır demek ki patronlarını etkilemişti, sonraki süreçte kendini tanıdığın çevrelerden izole etmek - belki bu en zor iş -; daha önce tanıdıklarını varoluşlarına göre elemek: yüzün yumuşak sa yapamazsın! Anlatıyorlar, sana elini uzatanı görmemezlikten gelip geçip gitmek, aşağalamak daha doğrusu, açıkca yok saymak!  Düzenin ona sağladığı tek seçici ve müzenin tek kurgulayıcı otoritesi, sonraki süreçte paranın çekim alanında düşüşe kadar olan süre:

                                                   TRIANGLE DES BERMUDES

 Yeni açılışıyla müzenin değişimi görenlerden de aynı yargıyı duydum: sanki çağdaş'ın zirvesinde gezinen, nasıl yaşadıkları meçhul, snop tavırlarıyla gülünç bir takım özel galeriler var ya, işte müzenin yeni vitrinini oluşturuyor! Dükkandan bozma galeri değil bunlar, şaşırtıcı bir lüks, devasa mekanlar, contemporary fuarlarlarda gösteri yapan, importe bir lüks'ün vitrinleri ama arka planda "post dramatik"  var olmaya çalışan bir fukaralık; anlayana! Genellikle Dolapdere'deki ARTER çevresinde oluşan bir takım  bu önemli galeriler, örneğin : Pilevneli Gallery, DirimArt, Mısır Apartmanındaki Pi art Works, Galeri Nev,  Zilbemman, Karaköy'de Colleck Gallery, Ferda Art platform, Anne Laudel - Gümüşsuyu vs.. hemen hemen 30 yakın galeri, ne yapmalı da bir müzenin çekim alanına girmeli? Söylenilen: Levent Çalıkoğlu müzeye eser almak adına bir sistem kurmuş, yargıcı ve alıcı; müzenin koleksiyonunun sorumlusu ama sanat aşkına yapılmıyor bu iş, % desi var, söylenilene göre çok önemli ve de bu alış veriş uzun bir süredir işlevde! Ne yazık burnu Pinokyo gibi büyüyen ve bir zamanlar "şans'a inanmayan" yönetici, Müzenin verdiği bir VİP yemeğinde önemli bir galericiye gereken saygıyı göstermiyor, önemsemiyor daha doğrusu. Ama bu galerici ne yazık çevrilen dolapları çok iyi biliyor! Sonuçta Levent Çalıkoğlu'nun bilgisayarı  dönen dolapları anlatmış patronlara!

                                                   THE SQUARE - film / Ruben Östlung

Bu film, İsveç'de bir Çağdaş Müzenin yöneticisinin absürt yaşantısını yansıtırken, sanatın da nasıl bulandırıldığının harika bir belgesi. İster istemez imajlar çakışıyor!



Şunu açıklamada fayda var: Levent Çalıkoğlu'nun bu sanat çevresinde bilerek "farkında olmadığını", elini sıkmadan görmezliğe geldiğini, aşaladığını, söz ettiğim galeriler tarafından da Tİ'ye alınan sanatçıların dışında, onun zayıf yanını ya da geçmiş zamandaki süklüm- püsküllüğünü bilerek onu ve müzeyi kullanan, istediği zaman "retrospektif" yapan, resmini satan, müzeyi evi gibi kullanan Mehmet Güleryüz de sanki bu filmin senaryosundan çıktı;


Levent Çalıkoğlu özellikle müzeyi gezenleri hatıra olarak götürdükleri çakıl taşlarını kontrol ederek eserin  bütünlüğünü bozmamaya çok dikkat etmiş. yoksa....


Bu afişte gördüğünüz gibi "müze skandalı" zamanın aşamınında unutularak Levent Çalıkoğlu'nu tekrar sisteme soktu, "maskeli İlerliyorum"; bir insanı yansıtmak, onun yalnız varoluşunda değil onu içinde olduğu "LOBİ"nin gücüyle anımsamak gerekiyor! Yeniden konuşulmaya başlandı Ekrem İmamoğlu'nun çekim alanında Botter han'da işleve girecek bir kültür merkezinin başına geçecekmiş; düşen maskeyi yerden alıp, sanki başka bir maskeyi betimleyen suratına koyup yolla devam edecek, demiştim utanmak da bir erdemdi bir zamanlar!
















Yorumlar

  1. Bu yazıyı kaleme alan -Türk resminin büyüğü- resmini modern müzede görseydi acaba bunları yazacak mıydı?
    Hayır…
    Ne acı sizi resmin büyüklerden biri bilirdik… Bu yazdığınızı yada ressam devrenize kıskançlıkla çarpıtmanızı okuyunca kendiniz gibi resminizde küçüldü gözümde
    Yazınızın girişinde, gelişme bölümünde özneniz Levent Çalıkoğlu ama bir bakıyoruz sonuç bölümünde kişisel ressam kıskançlığı…
    Bileği güçlü olmak lafını iyi bilirsiniz. Okuduğunuz okulda mutlaka duymuşsunuzdur. Kimlerdi bunlar? Peki bu bileği hala güçlü olanlar kimler?
    Bileği güçlü olanın resmi konuşulur, kimi hakkını verir kimi de kıskançlıkla çenesini güçlendirir. Çenenizi değil ama kaç yaşında olursanız olun bileğinizi güçlendirin
    Ne acı şey kıskançlık
    İmajlar-mış…
    Sizin gördüğünüz pencereden bakamıyorum. Çünkü Mehmet Güleryüz retrospektifine gittim gördüm. Siz de gittiniz mi? Ben üstüne okulumdaki tüm resim öğrencilerimi de götürdüm.
    Retrospektifi gezerken Levent Çalıkoğluna kızdım. Bir sergi böyle mi baltalanır. Retrospektife hangi eserlere daha çok ağırlık verilmiş neden?
    Ben bunun gibi bir çok şeyi düşündüm ve retrospektifi gezerken Türkiye’nin insan hallerinin gelişimine tanıklık ettim. Siz de yazınızı okunur hale getirmek için seçtiğiniz kolaylığı kıskançlığı seçmişsiniz. Siz de insansınız ve o insan haliniz Güleryüz’ün resimlerde gördüğüm o insanlar gibi maskesiz içi ortada
    Sizi tanıdığıma mutlu oldum…
    Bileği

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu isim bana biraz “étrange «  geldi, önce maskenizi çıkarın; korumak isteğiniz kişinin banka hesabına girmek olanaksız; o meçhul galerilerde süzdüğü parayı herhalde ülkede saklamadı! İkinci soru: siz kimsiniz? Deniz Gökdüman mı sizi ateşledi? Belki ama aklıma başka bir adam geldi: sizin gibi resme meraklı olanları galerisinde sergileyen bir adam var, babasını tanırsınız belki: ınternet’de Hastaş yazın göreceksiniz; o da Levent Çalıkoğlu gibi; parayı fazla seviyordu! Sonuç “haddinii bil”

      Sil
    2. Maskem mi? Neyin maskesi ben adımı aşağıda ki yorumda yazdım. Ne ilginç, adım Levent Tosun. Siz adınızı yazmamışsınız maskenin arkasındasınız ne ilginç…

      Öncelikle savunduğum bir kişi yok ve bu kişi Levent Çalıkoğlu hiç değil. Levent Çalıkoğlu ile sadece bir kere ayak üstü konuştuk o da retrospektif açılışında (2015) tanıştırmaydı o kadar.
      Deniz Gökduman’a gelince aynı fakülteden mezunuz ve aynı ilde farklı kurumlarda çalışıyoruz. Bir birimizi tanırız ama hayal gücünüze kurgunuza hayran oldum… Ateşlemek😂🤣 hem de Deniz… İkimizi de tanımıyorsunuz ve beni hiç.

      Benim titrm resim öğretmeni. Bu titr ile gurur duyuyor olmadığım bir şey için de hiç bir zaman ek yapmadım. Yani o ressamlardan(?) değilim.
      Ve diğer savınıza gelince. Resme meraklılara sergi açan kişiyi hiç tanımadım, tanışmadım ve ilk defa da sizden duyuyorum.
      Ve diğer Merakınızı da gidereyim; İstanbul’da ne kişisel bir sergim ne de talebim olmadı. İstanbulda üniversitede okuyan bir kaç öğrencilerimle birlikte oluşturduğumuz 4 kişilik grupla artist fuarına (iki kez) başvurduk ve yer aldık o kadar. Yani aklınızda kurduğunuz gibi belirttiğiniz ne o galerilerde ne sergim ne bir eserim ne de bir sergi talebim oldu… Unutmadan da belirttiğiniz galeriler dışında İstanbul’da güzel sanatlar öğretmenleriyle bakanlığın bir sergisinde, üniversitelerde etkinlik için yapılan sergilerle yardım amaçlı bir sergide küçük bir işim yer aldı o kadar. Tarih ve sergi yerlerinin adını yazmamı isterseniz yazarım ama bilin ki galerilerde değil çünkü ben bir resim öğretmeniyim o kadar.
      Son,
      Benden hadimi bilmemi istemişsiniz. Haddimi biliyorum çok şükür ve bir hatam varsa düzeltmesini de bilirim ama yaptığım bir eleştiri yazısı hadsizlik ise peki nasıl oluyor da size tanımadığınız benim hakkımda iftira kurgusu oluşturma cüreti verebiliyor. . İnsan başkalarını da kendi gibi bilirmiş derler ya sizi hayal gücünüz ve kurgunuzla baş başa bırakıyorum hadliler…




      Sil
  2. Bu yazıyı kaleme alan -Türk resminin büyüğü- resmini modern müzede görseydi acaba bunları yazacak mıydı? 
Hayır…
Ne acı sizi resmin büyüklerden biri bilirdim… Bu yazdığınızı ya da ressam devrenize kıskançlıkla çarpıtmanızı okuyunca kendiniz gibi resminizde küçüldü gözümde. 
Yazınızın girişinde, gelişme bölümünde özneniz Levent Çalıkoğlu ama bir bakıyoruz sonuç bölümünde kişisel ressam kıskançlığı…
 Bileği güçlü olmak sözünü iyi bilirsiniz. Okuduğunuz okulda mutlaka duymuşsunuzdur. Kimlerdi bileği güçlü olanlar? Peki bileği "hala" güçlü olanlar kimler?
 Bileği güçlü olanın resmi konuşulur; kimi hakkını verir, kimi de kıskançlıkla çenesini güçlendirir. Çenenizi değil ama kaç yaşında olursanız olun bileğinizi güçlendirmek lazım. 
Ne acı şey, kıskançlık
. İmajlar-mış!…
 Sizin gördüğünüz pencereden bakamıyorum. Çünkü Mehmet Güleryüz retrospektifine gittim ve gördüm. Siz de gittiniz mi? Ben üstüne birçok kez gittim ve okulumdaki tüm resim öğrencilerimi de götürdüm. 
Retrospektifi gezerken Levent Çalıkoğlu'na kızdım. Daha giriş bölümünde bir sergi böyle mi baltalanır, diye düşündüm. Siz, gerçekten gezdiniz mi bu sergiyi? Gezdiyseniz hangi gözle baktınız? Gezmediyseniz bir imaj size yetiyor mu? Ben, Güleryüz Retrospektifinde hangi eserlere daha çok ağırlık verilmiş, neden, 
diye sorularla gezerken “kırmızı araba” resmi ile heykeli neden aynı yerde sergilenmemişe takıldım, siz ise çakıl taşlarına takılmışsınız… Bu sergideki eserleri izlerken Türkiye’nin insan hallerinin gelişimine de tanıklık ettim.
    Siz de insansınız ve o insan haliniz Güleryüz’ün resimlerde gördüğüm o insanlar gibi: kıskançlıkla, maskesi düşmüş içi dışına çıkmış ortada olanlar gibisiniz. Sizi tanımadığıma mutlu oldum…

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Utku Varlık mı kıskanacak herhangi birini 😆🤣 ilahi... Utku Hocamı herkes tanıyamaz, anlayamaz. Kimse de böyle abuk sabuk yorum yazamaz. Beğenmeyen takip etmez, izlemez, yorumlamaz Levent Bey siz misiniz? 🤣🤣🤣

      Sil
    2. Evet benim adım Levent. Ama eksik Levent Tosun.
      Güzel sanatlar lisesinde öğretmenim.

      Resmi müzede olmayınca mı anlaşılmış tüm bu sorunlar. Ne yazık ki herkes kimin ne olduğunu biliyor. Utku Varlık resmi modernden kaldırılmasaydı yukarıda ki yazı olmayacaktı. Bu kadar net. Resmin kaldırılınca retrospektif açılından iki-üç imaj koy attığın çamuru desteklemiş mi oluyor, ne acı ne yazık.
      Ve son sözüm ne demek beğenmiyorsan takip etme…
      Eleştiri sanat eğitiminin en önemli parçasıdır, hem bileği hem de yüreği olanların sahnesi…

      Sil
    3. Utku Varlık’ın öğrencisi, takipçisi, sevdiceği kim olduğunu bilmiyorum ama ben kimseyi kıskanmıyorum kıskanan birini arıyorsan yazıyı bir kere daha yetmiyorsa güvendiğiniz birine sesli okutmanızı tavsiye ederim.
      Eleştirime cevabınız abuk olmuş, eleştiriler abuk şeklinde yanıtlanmaz size göre abuk ne ise o yazılır bilginize…
      Size sağlık diliyorum
      Okuyun…

      Sil
  3. Nurdane Özdemir Sağkan13 Kasım 2023 05:45

    Utku Varlık, resim sanatına 60 yıldan fazla emek vermiş ve vermeye de devam eden, kendisiyle gurur duyduğumuz hani Atatürk'ün "Her şey olabilirsiniz fakat sanatkâr olamazsınız," dediği gerçek bir sanatçıdır. Sanatçıların duyarlılıkları, sezişleri hepimizden daha fazladır. Eğer Utku Varlık kendinden yola çıkarak bir takım göstergelerden bir tümevarıma ulaşmışsa ve bunu da bizimle paylaşmışsa kesinlikle dikkate alınmalıdır. Günümüzde pek çok insanın çıkarları ya da korkuları nedeniyle eleştiriye cesaret edemediği bir ortamda; böyle nicel ve nitel kanıtlarla bir durumu ortaya koyan ve eleştirel yaklaşan Utku Varlık gibi bir sanatçının sözleri çok değerli ve kıymetlidir çünkü onun anlatmak istediği; kişiler ve kurumlar üzerinden yapılan hatalara dikkat çekmektir.

    YanıtlaSil
  4. Utku, ne mutlu sana insanlar senden söz ediyor. Bu hadiseler, anlatılan hadiseler, işin içine büyük para girince hep olur. Bu yol böyle gelmiş böyle gider; "...çakıl taşı..." doludur...

    YanıtlaSil
  5. Adsız 14 kasım 2023 03:14 belirlemesi bana aittir: Şahin Yenişehirlioğlu

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM