KARABASAN


Bazı kişilikler benim varoluşuma ya da beğenime ters de düşse, dış yargıyı hiçe sayarak, inandığını sonuna kadar götürmek, öteki ön yargılara kafa tutmak, zaman aşınımına dayanmak ve kendilerine göre bir resim düşüncesi yaratanlara, bunu başaranlara  saygı duyarım. katiyen kolay değil; ceviz gibi bir dış kabuk gerekir eleştiriye, ön yargılara dayanıp; "siyah" bir başka renktir ve de benimdir diyebilmek! Nasıl olur başlangıçta hiç bir mediatik örtüsü olmayan, fazla konuşmayan, taşradan Paris' 1948 de gelen,  orada burada zevzeklik etmeyen bu suskun ve agresif adam böyle bir dokunmazlığa ulaşabilir? Pierre Soulage, geçen 31 mayıs'da Fransa'da doğduğu Rodez kentinde açılan müzesi için 2005 yılında  kendi kolleksiyonunda ki 500 yakın vitray eskizi, desen ve de tuval bağışlamış, 2006 dönemi bazı son işleri bunun içinde. Bir ressamın sağlığında açılan en önemli müzelerden bir tanesi, oysa "..ben böyle kişisel müzelere inanmıyorum; kabul ettim se 500 metre karesi benim olur gerisinin de ötekilere açılması şartıyla" diyor.
Soulage bu kara'yı kafasına takınca, önce monochrome siyah tuvallerden başlayıp, siyahı içeren tüm malzemeleri denemeye başlıyor, boya kalınlaştıkca siyahın reflet'si onu daha başka oyunlara örneğin: çizikler, kertikler ve de her türlü tekstür. Yani Bedri Rahmi'nin tabiriyle " siyahı babasının malı gibi yemiş" belki hala yiyor, 96 yaşında olması gerek.


"Bana ne zaman renkli boyalar verdiklerinde, fırçamı hep siyaha batırıyordum, hep "abstre" düşündüm, ağaç çizdim ama  yapraksız!"



Teyzemin anlattığına göre çocukluğumda bana sorduklarında; "çini mürekkebiyle ne çiziyorsun" diye ben de "kar" diye yanıtlıyormuşum, düşünebiliyormusunuz "siyah kar".



Politikacı Michel Rocard soruyor: " niçin siyah ?",  yanıt: "çünkü", işte Soulages'ın dik kafalığının güzel bir örneği.



Siyahı keşfetmek güzel de, bu çok uzun yaşantıda onu gerektiği gibi sürdürmek biraz zor. Soulage her türlü kapıyı çalıyor; Çin'e doğru uzandığımızda karşımıza kaligrafi çıkıyor, Japon dersek siyahı belki en usta kullanan "siyah laqué", daha ötesi olabilir mi?


Soulage bu konuda fazla anlatmıyor, size bırakıyor yorumu; o zaman bana göre siyah; sanal bir duygunun rengidir , bu nedenle yadsınmaz, gelir melenkoli'ye dokunur, ölüm ülkesinin rengidir, yas'ın ne bileyim geceye ve ölüme dair, boşuna "karabasan" dememişler.


Soulage anlatıyor: ".. bir tuval üstüne çok çalışmıştım; tekrar tekrar olmadı, gittim yattım, uyudum. Ertesi gün kalktığımda baktım tuvale, siyah üstüne o kadar çalışmışşım ki, siyah kendi ışığını yansıtmış ve ona( kara ışık) dedim ve benim sevdiğim sözcük  (outrenoir) , başka siyah, daha mantıklı kılıyor bu".


1994 de Kültür Bakanlığının yönlendirmesiyle Rodez'e çok yakın Saint-Foy de Conques manastırına yaptığı 104 pano- vitray, onu bir başka deneyime soktu. Kullandığı  yarı-saydam cam, doğal ışığı sanki bir filtreden geçiriyor ve de bu 12 yüzyıl Roman mimarisinin, pür, özgün dinginliğinin ışığı oluyor.



Kendine göre bir alfabe yaratırken, müziğe özgün de "vibration" dan söz ediliyor, kendiliğinden bir takım barbar sözcüklerle de tanımlanmak isteniyor örneğin "polyluminescence" , polyphonie müzik olarak. Abstre bu, ne konuşulursa konuşulsun, siyah benim de sevdiğim bir renktir.

























Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA