john martin / yiten cennet

  • Ajouter une légende


 Başlangıçta bir şey öğrenmek gerçekten şans işiydi , merak alanları da yetmiyordu buna , gözünün içine baktığımız hocalarımız da kendilerine daha önce ne verilmişse onu gösteriyorlar ama resim anlatılmaz , onların ustalarına da ne kadar saygı duysak bile , etkisinde kalmak söz konusu değildi . Akademi kütüphanesinde ne varsa, onlarla yetinmek zorundaydık . Elimizdeki yayınların çoğu Fransız sanat yayınlarıydı örneğin " l'OEIL ' dergisi , SKIRA yayınları ki roprodüksiyon olarak en başarılısı , mimari adına bir iki dergi vs. Genel olarak tipographiden ofsete geçiş yılları , harp sonrası ; dünyanın uyanması , iletişim , kültür savaşlarının da başlangıcı. Fransa bu konuda çok etkindi , sanat pazarının odak noktası , daha da önemlisi sanatı "monopol "e almış , çokca da akıl hocalığına soyunmuştu . Fransızların hala da kavrayamadıkları bir karakteri de dışa hiç bir zaman alıcı gözüyle bakmamalarıdır . ne geçmişde ne de yakın tarihde , gününün önemli sanatcılarını göremediler , oysa İngiltere ve Almanya komşu ülkeler olmasına rağmen. 1974 yılında Grand Palais' de açılan "Alman Romantikleri " sergisinde , katiyen Fransa'da hiç bir müzede olmayan ve ne yazık bilge geçinenlerin bile " es " geçtiği ,1774-1840 yıllarında yaşamış Caspar David Friedrich ve Alman romantik resminin nasıl bir şok yaptığını çok iyi anımsıyorum. Rothschild'lerin ön-ayak olmasıyla Ermitage müzesiyle bir değiş tokuş yapıldı; Louvre müzesine Caspar Friedrich'in " kargalı ağaç " tablosu asıldı. Yine aynı yıllarda Grande Palais'de bu kez yine Fransızlara çok yabancı Joseph Wrıght de Derby (1734- 1797) retrospectivi , resmi bilen geçinenlere iyi bir daha yeni bir ders oldu . Resmi öğrenme yaşlarımızda bu ressamlardan habersizdik , hocalarımız da keza . Var mı yok mu Cazanne , Matisse , Picasso vs. ama buradan resim öğrenilmez ; bu ressamlar ki belki daha önce kendi ustalarına nasıl bakmışlardı , ondan da haberi yoktu bizimkilerin . Müzeler olmayınca , kulaktan dolma sanat öğrenimi sonuçlarını vermekte geçikmedi , resim tekniği , desen , özellikle atölye kavramından yoksun , yalnız dağarcığında " çağdaş " , modern ,"contemporary ", kavramcı vs. olan bir " fuar " kuşağı türedi. Bu aşama ne kadar sürecek bilmiyorum ama burada anlatmak istediğim , genç yaşlarımda ne yazık tanıyamadığım , " gravür "ü öğrendiğimiz sürelerde de kimsenin varoluşundan haberi olmadığı bir ressam ; John Martin. Paris'de 2003 yılında " pavion des Art " da "DÜŞ YÖRÜNGESİ" - romantism'den sürrealizm'e - konulu çok önemli bir sergide ilk kez John Martin'in 12 gravürü , şaşırtıcı bir teknik olan   " maniér noire" yani " mezzotino " olarak beni çarptı . " Yiten Cennet " serisi John Milton' un eserinden esinlenmiştir ki Milton bunu yazdığında gözleri görmüyordu , kızlarına "dikte" ettirmişti . Fransa'da John Martin'in tanınmaması konusu biraz çarpışık , her ne kadar müzelere ve özel kolleksiyonlara girmemesine rağmen, Gérard de Nerval , Yiten Cennet 'i fransızcaya çevirmişti , Delacroix'nın bir tablosunun konusu ise : Milton'nun kitabını kızların dikte ettirmesidir.
Gravür tektiği basitce : çinko ya da bakır plak parlatılarak , çeşitli aletlerle deseni bu yüzeye kazımaktır, sonuçta boya rülo vasıtasıyla bu yüzeye geçtiğinde boya bu kazınan bölgede kalır , satıh temizlendiğinde yalnız desenin içerdiği boya gravür presinin basıncıyla kağıda olduğu gibi geçer , bir orjinal desenin numaralanıp ve imzalanıp çoğaltıması olanağı , bugün bile sürmektedir. John Martin'in büyük sihirbazlığı bu "maniére noire" tekniğinin seçtiği konulara olağan üstü uygulamasıdır. Siyah dediğimiz zaman bu siyah çeşitli gereçlerle plak üstüne öyle bir ustalıkla kazınıyor ki sanki bizce desenin o karanlık bölgesinin nefes aldığını duyarız . John Martin 'in ustalığını plağı direkt kazıyarak - mezzotinting-  romantik üslübunun , cennet- cehendem , iyi ve kötü , melekler ve şeytanlar , kahrolmuş dekorlarda yaşanan bu olağanüstü bir vizyon 'a mitolojik dokunuşundadır . " Babylonien " düş giderek " " Tevrat " üstüne yeni bir seri yarattı, Nerval'in " düşlerin ışığı " dediği bu "clair - obscur " ressamın gravürün yanı sıra yaptığı pentürde de bizi dekora sokar . Buradan yavaşca " Dünyanın sonu " serisine geliriz . Milton'dan Novalis'e , Nerval'dan Hugo'ya "Le Promontoire du Songe"'a dek uzanan bu "yörünge" Jorge Luis Borges " le sürdü. Borges  " Dünyanın sonu " üstüne yazdığı deneme ,  John Martin'nin  Pentürleriyle Franco Maria Ricci tarafından değerli bir kitaba dönüştü , Bilmiyorum ressam bunu görseydi ne düşünürdü?



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM