SAKLA BENİ

Liu Bolin - Kentte Saklanmak

Liu Bolin Çinli bir sanatçı, 2005 Pekin olimpiyatları hazırlığında yapılan kent projesi nedeniyle atölyesi yıkılınca, buna karşı oluşunu ilginç bir dışavurum; heykelle değil, fotoğrafla gerçekleştiriyor. Kendisi de bu yıkıntının tinsel bir elemanı, içeriği oluyor. Sokakta kalmanın hesabını kime soracak, Çin'de derdini kime anlatabilirsin? Başkaldırmaya özgü en geçerli yol, yönetimi hemen sarsmadan, onun çarkına takılmadan hesaplaşmak, kendini dekora sokup, saklayarak, " mimétisme" ama anlayana!

Liu Bolin - sculpture/metal

Bolin gerçekten önemli bir sanatçı; karşı oluşta düşünülebilen en iyi anlatımın, kolay ulaştırılabilen, aktüel boyutun photographie ve Internet olduğunu kanıtlarken; monumantal gerçekleştirdiği işler ; örneğin "sıkılmış yumruk" da, metalin bir malzeme olarak anlatıma dönüşmesinin en güzel örneğini buldum; ona baktığımda sanki bir mermer olduğunu düşünmüştüm. Sanatın içeriğinde, topluma ve yönetime karşıt bir düşünceyi onları görüntüleyerek gerçekleşebileceğini düşünürüz nedense. Evet doğru; tüm karşıtlıklar yine bir yansımayla ve bu yansımanın eleştiriyle olur. Dante gibi  kendini fiction'nun baş rolünde düşünebilmek epey güç, çünkü yazar iki rolü birden üstlenemez; içinde ya da dışında olmak daha makul anlatım açısından.  Görünmez Adam" , science-fiction'nun babası H.G Wells'in bu romanı Bolin'e bir perde açıyor:

H.G.Wells  GörünmeyenAdam 1897 - ilk baskı-

Kitap asırlardır herkesi etkiledi; resimde, yazıda, sinemada. Konu: Griffin adında bir bilim adamı, "görünmezlik" üstüne 15 yıllık araştırmalar sonucu iflas etmiştir. Bulduğu formulü son bir umut olarak komşunun kedisine uyguladığında, sonuç başarılıdır ve bu kez kendisine uygular ve görünmez olur. Sonunda da kafayı kaçırır. Bence herkes bu hayali bir gün yaşamıştır, giderek sinemanın da konusu olduğunda, 50 yıllarındaki teknik yetersizlikle anlatımda gereken illüzyonu yapamamıştır, örneğin "Görünmeyen Adam İstanbul'da" ; görünmezlik, aktörü sargı bezleriyle mumya gibi paketlemek olduğunda, gerçekten gülünç ama asıl neden; yönetmenin görünmemezlik vizyonunu kavrayamasındandır.


Liu Bolin

Bolin bu dönüşümlerini önce iki seri olarak yaptı; birincisi "China Report" 2007 ve de "Hiding in New York", tüm seriler "Kentte Saklanmak" olarak, " urben peyzajı  çok ilginç bir araştırmanın yanı

Liu Bolin

sıra, motife özgü "simgesel" açılardan ele alış, bence göndermek istediği mesajı çok iyi veriyor. uzun yıllardır maddenin bir belleği olduğu, atomlarını ölçerek ya da "carbon 14" analizleri sonucu yaşanmışlığı zamana uygulayıp, kimyasal içeriği, yaşı, nereden gelip nereye gittiği biliniyor. Daha da öteye; suyun ve mekanın belleğini çözmek, henüz bir sonuç vermese de evrenin labirentinden çıkış yakındır. Bence bir üçüncü göz var; aynaya bakarken ayna da bize bakıyor sa; Bolin'nin içeriğindeki "dialog" olan ikilemi saptamak adına oluşan alegoriyi; içsel manzarayı saptayandır bu.

teknik

Kendi kurgusunu bir resim anlayışıyla dekora benzetirken, günümüzün teknik olanaklarının da buna katkısı yadsınamaz. İçerikte Bolin'nin doğduğu ve yaşadığı kent Pekin'e politik gönderisini, geçen yıl


Tiananmen'e gönderi
gezdiğim kentin boyutlarını bilerek, daha iyi kavrıyorum, Mao'nun peyzajına çaktırmadan girişi bence çok anlamlı. Diğer panolarda şiir daha etkin, olay-doku bileşiminde kurgu renk olarak kendini daha da soyutluyor, giderek rüya gibi dekorlarda dolaşıyor, onların gözünden bize bakıyor.

Liu Boli
Verdiği sosyal mesaj amacına ulaşınca, sanatın asıl amacını yani güzel'e gönderisi, rengin albenisine katılmak, onun gizemine girebilmek. Olabilmek; garip bir istek, sürekli insanı yöneten ya da yönlendiren bir duygu; çoğu kez kuş ya da bir çiçek olmak, özgürlüğü ve güzelliği simgelese de, insan  kendinden genellikle pek mutlu değildir. Şair ve filozof Ovide (İÖ: 42) ünlü yapıtı "Métamorphose" da bu dönüşümü; nefesin, can' nın insandan hayvana geçişini; doğadaki sürekliliği, oluşumu savunurken tanrıça Pénée'nin kızı Daphné'nin defne ağacına dönüşümünü şiirleştirir.

Ovide   Métamorphose-Daphné


Liu Bolin



Liu Bolin
Bence "günebakan" da anlatmak istetediğine daha da yaklaşıyor Bolin, (türkçenin doğaya yakıştırdığı adlar bazen çok anlamlıdır,  şaman olduğumuz bir gerçek). Amaç bir dialog ama dönüşümde bir sihirbaz gibi gözümüzü boyarken kentteki yitişlerindeki gerçekcilik; burada dönüşmek isteğimizin bir eş zamanlı dekoru ve kendi adına da 2005 den bu yana geldiği bir boyuttur.

Liu Bolin
                                                                       MİMETİSM



İlginç; şimdiye dek "kamuflaj", savaşa özgü bir saklanma tekniği, giysi ya da örtü olarak kullanılsa da, bunun çok ötesine gidilemedi ama doğa da kendini korumak adına kalıtım - ADN - akıl almaz hınzırlıklar; büyüler, oyunlar, renklerle işin bu kadar basit olmadığını kanıtlamıştır.




Yaşamını sürdürmek "acımasız" olduğunda; individu'nun kendini savunma stratégie'si milyonlarca yıllık bir métamorphose kalıtımının, korkunun doğaya gönderdiği SOS sonucu oluşan bir mucizedir.



Yaşadığı ortamın dekoruna girebilmek, prédateur'ü şaşırtmak; "génetique quantitative" paletinin en güzel renklerine bürünmek, ama nasıl? " Concentradion d'une molécul" hiç bir şey açıklamıyor bana,
peki nedir bu "pigmante"nın kaynağı? Sonuçta Darvin'e kadar uzatmadan "Doğa" çok büyüksün diyorum.


Güzel'i tanımlayacak bir sözcük yok, insanın asırlardır dokunmak istediği ve de her kez bu büyüsünü çözemediği, dokunamadığı şey! Doğanın ötekine bağışı; albenisini "transgenique" bir sistemle bu "déguisement"ı dekorun bir elemanı, giderek kendisi yapan büyü!






Cycloptera Speculata
Benzeme taktiği onu yaşadığı ağacın bir yaprağı gibi olmak isteğiyle, kalıtımın mucizesi onu düşmanlarından kurtarmış ama o da bunu fırsat bilip, yaprak gibi gözükerek başkalarını avlıyor. Numerique çağında kavramaya başladığımız "nanostructurel" sistem milyonlarca yıl önce doğanın uyguladığı üçlü "composant optique", "cromatophores", proteinlerin yarattığı pigmanlar organı oluşturmuş, işte bunu izliyoruz şaşkınlıkla!

Marcel Aymé'nin "Duvargeçen" romanını okuduğum gençlik yıllarından bu yana, "duvargeçmek" düşü'yle yaşadım, geceleri bu yeteneğimin olmadık senaryolarını yazdım; hayal kurmaktan yorgun düşüp uykuya geçtiğimde, düş o yazdığım senaryoların filmini gerçekleştiriyordu. Oysa romanın kahramanı "Dutilleul", rus romanlarının kahramanları gibi üçüncü sınıf bir memur. Bir gün tesadüfen "duvargeçen" yeteğini farkettiğinde, kendisini önemsemeyen çalıştığı bürodaki memurlara bir takım oyunlar oynuyor bu yeteneğinle; Garou Garou takma adıyla banka soyuyor, polisle alay ediyor, inandıramayınca kendini ihbar ediyor, kanıtlamak adına. Bu kez" Prison de la Santé", Parisin ünlü hapishanesinde buluyor kendini. Oyuna devam. ama aynı naiflikle; duvarlardan geçip hapishane müdürünün odasından kitap ödünç almalar, çıkıp lokantalarda yemek gibi oyunlar sonunda serbest bırakılıyor. Bu öyküyü anlatmamın nedenine gelince: Dutilleue romanın sonunda Montmart'da Rue d'Orchampt'da oturur. Bir gün alt sokak, Rue Lepic'de rasladığı bir kadına aşık olur, kadında yine hemen yanda, Avenue Junot'da yaşamaktadır. Dutilleau kadınla Mısıra gitmek gibi düşler kurarken,
sevgilisine bu haberi vermek için Rue Norvin'deki duvarı geçiyor, ne yazık yeteneği onu terk etmiştir ve de duvarın içinde kalıyor.

Rue Norvin/Duvargeçen.

Çok ilginç; yıllar sonra 1976- 80 yıllarında yaşadığım 24 rue Norven'deki atölyemin arka duvarında kalmıştı Dutilleu. Daha sonra Marcel Aymé'nin bu ünlü romanın anısına bir gönderme yapıldı.







Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM