OXYMORE / FİGÜRASYON'A BÜYÜK DÖNÜŞ/YA DA SANATIN ANLAMI!



BeauxArt dergisinin son sayısının manşeti "Figüre Büyük Dönüş"; önce, sanki bir muştu, "evet...sonuçta anladılar!"diyebileceğimiz, içinizi rahatlatan bir haber mi?; , atölyelerinde eski günleri düşleyen, unutulmuş ressamları yüreklendirmek için bir gözdağı mı? Bilmiyorum ama, olan olmuştu bir kez; nereye döneceksin, yok olan galerilere mi, yoksa yaşamak için öğretim üyesi olan ressamlara mı? Aklıma paletini pencereden, sonra da tüm malzemesini, boyalarını çöpe atan eski yogoslav, ressam dostum Zaviç geldi; bilmiyorum bu derginin kapağını görseydi ne yapardı? Gelin görün; "iyilik melekleri" bir kez daha bize bu şansı tanımaz, sanatı manupulé eden, Deseni, pentürü okullardan, akademilerden yok eden, contemporary sirk'inin patronları, bir caniche balonu milyonlara satarken, sıra dışı zevzeklikleri müzelere, kolleksiyonlara doldurmuşken tekrar pentüre dönüp, o tuvalin kurumasını bekleyecek zamanı yok!


Chantal Joffe
Bir tuvalin kötü boyandığının farkına varabilmek bile yine bir bilgi içerir; pentürün tüm varoluşunu, bir tek sözcükle örneğin "postmodern" le, tersyüz etmek, yeteneksizliği müzelere, kolleksiyonlara sokmak becerisini yapanların, bu "manupulation" güçlerinin arkasında kapitalist yatırım fonları, bankalar, zengin uluslararası müzeler vardır.
Gideon Rubin
Dergi Günümü figüratif resmini " complexes'siz ve sexy " tanımlarken; bu dönüşün örneklerini, şu günlerde isim yapmış ressamlardan bir seçki olarak görseller ve de katagorilere ayırarak yorumluyor: örneğin: " "Kâşiflerin paletleri", "Çağdaş Vanité" vs.



Yorumları yapan; seçkin resimlerin anlamsızlığını açıklamak isterken daha da anlamsız cümleler kuruyor: "...   işte her şeyin tıkıştırıldığı ( fourre-tout ) bir çeşit sujet oluşturuyor; jubilatoire bir guruplaşma! Örneğin mide bulandıran burgerler, tocolar, sigaralar, karpuzlar....tuvalet kağıtları vs. Amerikalı Katherine Bernhardt tuval yüzeyini, nasıl alış verişte sepeti (cady) doldurursak o yoğunlukta sıvıyor (tartine)!


Armand Jalut
Yine anlamsızlığa geliyoruz; papağan ve alü yemek kabı arasında bir ilişki bulmak, tanrının varlığını kanıtlamak kadar güç kanımca!


Frederic Léglise
Yazar çağdaş figürü açıkca "sansüel buluyor; "çıplak" resmin geleneksel bir ögesiydi ama onun sansüalitesi desenin gücünden, pentürün ustalığından gelirdi. Bugün imgenin çokca banaliser ettiği kadına dair çekicilik bence kişiye özgü bir arzu ve de bu şekilde boyandığında hiç bir şey değil.

Zhang Enli
Karşınızda Çin çağdaş pentürünün en önemli ressamlarından biri var; bu akrilikle çok hızlı yapılmış tuvali algılamak için önce su hortumunun psychique sıkıntısından konuya girmemiz gerekiyor.

Bu demek değil ki düşlediğimiz resim yapılmıyor; ressam -benim anlamımda- parasal döngü içinde açılmış galerilerden elini ayağını çekmiş, yerini çığırtganlara, şarlatanlara bırakmıştır. Resim çağdaş'ı, modern'i bayrak olarak açmış sanat lobileri kurmuştur, atölye yerini "manufacture" bırakmıştır Yaratma edinmeleri, yaratıcılığın bireyselleşmesiyle orantılıdır, resme nitelikli bir katkı, sanatın anlamıyla bir kaygı oluşturur, yapma boyutları resmin geldiği yeri yadsımaz, sanat bir sürekliliktir. Soyutlaşma bir indirgeme tehlikesi değildir, anlatımdaki transparance teknik bir dil olduğu sürece figüre içerik olarak katılır. en büyük tehlike; sanatın anlamını, varoluşunu unutup "standart kurmacalar" ya da contemporary' yle göz boyamaktır. Entrikaya dönük, gnostik anlamda müzecilik, yargı sistemlerinin monopolleşmesi, uç yargı sistemleri giderek sanatın sığlaşmasının nedenlerinden biri oluyor. Modernlik fenomeni bir kalkan olduğu sürece, sanatı yargılamak, bakanın algısını robotize etmekle, örneğin "postmodern" oluşturuyor. İşte o zaman isterseniz,  siz de ressam olabilirsiniz!










































Yorumlar

  1. Sevgili Utku,
    yazılarını ilgiyle okuyorum. Özellikle "çağdaş sanat" denen şeyle, "yerleştirme"lerle ilgili yazdıklarını önemli buluyorum. Benim de yıllardır düşündüğüm şeyleri ayrıntılandırarak ve örnekler vererek anlatıyorsun. Bu yazıların bir kitap olarak yayınlanmalı. İstanbul'a geldiğinde görüşmek üzere. Sevgilerimle,
    Egemen
    Not: Kapağında senin desenin olan ilk şiir kitabım sende var mı? Yoksa, görüştüğümüzde vermek isterim. Biliyor musun, bu yıl yayınlanmasının tam 50. yılı. Yani biz de tarih olduk!

    YanıtlaSil
  2. canım Utku Varlık, nam-ı diğer, düşsel turkuazın üstadı, yazılarını defalarca okuyorum. cevap yazmaya zaman bulamayıp kendime kızıyorum sonra. ama şu an yine okurken son yazını bu kez yazacağım dedim. :) bu paylaşımda bir ka cümle beymime kazındı. "Bir tuvalin kötü boyandığının farkına varabilmek bile yine bir bilgi içerir" cümlesi mesela. off diyor insan. acaba okuyanalr biraz anlar mı? onların da kafasına vurur mu bu cümleler? sonra o boyaları paleti çöpe ya da depoya atan yugoslav ressam , demişsin ya. orada kendimi anımsadım mesela. ressam değildim belki. yeni mezun ve hevesli bir öğrenci. daha yolunu yeni açmaya çalışan ama hayatı hep ve sadece sanat olacak kadar belirgin, genç acemi yeni mezun sanat öğrencisi. özenle yaptırdığı tuvalleri , zar zor buluşturduğu boyaları ve diğer pek çok şeyi. yıllarca sakladığı desenleri yarım kalmış ya da sergilenmiş tuvalleri hepsini atmıştı. aslında öyle bi anda atmak değil. depolardan evden arkadaş ya da okul atölyelerinden ordan oraya tasıdıgı sıgdıramadığı ve en sonunda çok yorulup yarım bırakmak zorunda kaldığı... herşeyi dağıttı , bıraktı... 6 yıl önce son sergimi açıp, resime dönüşünü bilmediğim bir tarihe kadar ara verdim. hala depoda duran şövale me gidip bakarım. biraz kurumuş boyalarım ve fırçalarıma da. boya kokusunu özlüyorum mesela. kimseler bilmiyor ama feci özlüyorum. sergileri geziyorum da, ya hala çok geri kafalıyım ya da artık contemporary adı altında olan çok şeyi beğenmiyorum. içimi titretmiyor. heyecanlandırmıyor. oysa 17. yy resimleri müzelerde yüzüncü kez görsem bile hala nasılda beni ilk günkü gibi büyülüyor. şu an tüm bunları yazarken - şükür ki- karşımda ine böyle beni müthiş mutlu eden ve hep taze heyecanladıran bir resim bana gülümsüyor. iki muhteşem figür ve el deseni bana turkuaz düşşsel bir mekandan bakarken sağ alt köşede bir el yazısı " melissa düşüyor" diyor. :) iyi ki varsın üstad, ve sen hep yaz.... un grande bacio , mey

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM