TRANSPARENCE VE SENSUALİTE

Resmin "hayal" adına sığlaştığı şu günlerde sanatın resim ve heykel adına uğradığı bozgun , "mediatique" sistemi tek taraflı ve amaçlı kullananlara fırsat veriyor . Bu mütavazi saldırganlıkların "kendini koruma -autodefence" isteğinden öte ,  lüzumsuz "agressivité" dozunu bilerek bir "defoulement"/ kompleks çözücü olarak kullanmak bilinen bir şey. Bu çevrede kimse kimseyi sevmez ; sanatın ne kadar kültürel bir alış-veriş olduğunu savunsak bile  bilerek "farkında olmamazlık " ya da "görmemezlik" bilinen metodlardır . Geçenlerde ölen başka bir ressam , Akademi'ye sataşmayı prensip edinmişti ; çıkışı mühendislik olması ve de sanata "arka kapıdan girmek" vs. nedenlerinin bir sonucu olan bu kompleks giderek onun bir vitrini oldu . Peki kimse bunu yanıtlamadı mı? Hayır ,  Akademi'liler  kendi Bizans larında yaşıyan daha değişik bir sistemlerin kişileridir daha doğrusu Gogol'un Perspektif Nevsky bulvarında tur atan "Büyük Burunlar"dır . Oğuz Erten'nin Radikal gazetesinde sanatçı Bubi'yle yaptığı bir konuşmadan aldığım bir bölüm bu tür çıkışların ilginç bir örneği :
Siz akademik eğitimin kısıtlayıcı olduğunu savunan otodidakt birisiniz, peki geçen yıl yaşananlar sonrasında müze kavramını da bu anlamda sorgular oldunuz mu? Evet, akademilerin liselere resim hocası yetiştirme gibi bir kaygısı olduğunu söyleyebilirim. Müzeler hakkında düşüncelerimin ise o tatsız olaydan sonra değiştiğini söyleyemem. O zaman da söylediğim gibi müzeler benim için birer ibadethane değildir. Ayrıca sanat yapıtının da kutsal olduğunu söyleyemem. Bu tanımları ve açılımlarını kavradıktan sonra, müzelerin sanatçıları yönlendiremeyecekleri, buna karşın sanatçıların müzeleri yönlendirebileceklerini anlayabiliriz. 2012 yılında Monet ’nin model olarak bir fahişeyi kullandığından dolayı sergiye kabul edilmeyen ‘Olimpia’ tablosunun hikâyesi bile artık çok bayatken, tarih yoksa tekerrür mü ediyor diye sorarlar insana..
Müzeler konusunda da söz edilen "tatsız olay" nedir bilmiyorum ama Müze 'dir , Akademi' dir ; atıp tutmak kanımca bir "vertigo" dur , oturup "kendi kendini yapan heykellerini" bu "snop" galeride sergilesin , niçin "dayılanmak" ? Akademi'den sonra Müzeleri de silersek bu öğretiden geriye bugün bize sunulan bu " çıfırt çarşısı " kalıyor . Müze konusunda ne düşündüğümü sürekli yazıyorum ; "Hayal Müzeleri" düşü de açıkca her parası olanın müze açması kendi beğenisini "imposer" etmesinden öte , bizim müzeciliğimize bir göz kırpmaktır .  Sanata hucum sloganıyla her şey sanat  ve de herkes sanatçı olmuş sa, aklıma dün akşam bir dostumla Fotoğraf sanatının "numerique" değişim sonucu uğradığı "izdaham"ı ve anında dünyada milyarlarca imgenin bir akranda dondurduğunu konuşuyoruz ; gerçekten fotoğrafcı olarak bir isim yapmanın güçlüğünden söz ederken, dostum Henri Cartier-Bresson'un şu sözünü iletti : ...şu iki şey ; transparence ve sensualté ne öğretilir ne edinilir , eğer insanın doğal "kendi içeriğinde yoksa" en yetenekli makinalar la bile yaptığın her "clik" , anında kendini yok eden bir eylemden öte bir şey değildir . Ama bunun kim farkında . Bu sanatçı geçinenler , bir gün uçaklarıyla çöle mecburi iniş yaptıklarında , Küçük Prens onlara soracak : BANA BİR KOYUN ÇİZEBİLİR MİSİN ?














Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM