GÜNLÜK 1 ERDAL ALANTAR'IN ÖLÜMÜ

Erdal Alantar / peinture

Erdal Alantar / mayıs 2011  Evry
Herşeyi açığa çıkartmanın zamanı mı? Ama bu kadar birikmiş yaşanmışlık anlatmazsan neye yarar, hani geçende ölen ressam dostum durmadan anlatırdı, sen de gülerdin; olamaz, gerçekten doğru muydu, evet o anlatırken karısı Sevinç'de vardı ve ikisi beraberdi Roma'ya geldiklerinde. 1950 yılları sonu, yolculuk Paris'e ama önce İtalya'yı bir deneyecekler Floransa'da bir yıl, öncelikle çok önemli biriyle karşılaşmak; Trenden iner inmez bavulları bırakıp, adresi sora sora Plazza Spagna'ya geliyorlar, hava çok sıcak, ünlü merdivenlerde turist kaynıyor , nereden bulmuşsa elindeki adres 31 Plazza Spagna, ; uzaklaşıp bakıyorlar binaya, acaba doğru mu, hayran olduğu bu ressam burada mı oturuyor?


Giorgio de Chirico
Meydana hakim büyük taş bir bina içine girdiklerinde Chiroco'nun izini nerede bulacaklar? Kapıcı belki öğlen uykusunda, merdivenlerden inen yaşlı bir kadın üst katı gösteriyor; belki gelene gidene alışık, hani İtalyan filmlerine özgü bu mekanı görmemişseniz kolay anlatılmaz. En üst kata çıktıklarında büyük kapı; acaba üstad evde mi? Zili iki kez çalıyor, sessizlik ve kapı açılıyor, evet Chirıco, ta kendisi; "... adam önce çok şaşırdı, gözlerini kırpıp bizi daha netleştirmek için bakıyor, bulamayınca ben,  biz geldik dedim, adam daha da şaşırdı ve ölgün bir sesle: ..entrée dedi."
Hiç bir zaman sormadım sonra ne oldu diye, 70 yıllarında elime bir sergi kataloğu geçmişti, Paris banliyölerinde bir kültür merkezinde karma bir sergi, karıştırırken Erdal Alantar; kataloğun sonunda öz geçmiş bölümünde Chirico'nun yakın arkadaşı olarak not düşmüştü. Hep sormak istedim, durup dururken nasıl olur da buna cesaret edilebilir? Yanıt yine Erdal Alantar'ın o kendine özgü kahkahası; " geçerken bir hatırını soralım dedik! "Ben de hep düşündüm; belki bir gün Chiroco' la karşılaşırsam! Erdal Alantar'ı sorarım diye! Çok uzun bir yaşamın, beraberliğin sırrı yine eşi Sevinç'deydi:

Sevinç-Erdal Alantar / mayıs 2011 Evry

1959 yılında Floransa'dan Paris'e geldiklerinde, elbet o yıllar ressam takımı çok kalabalıktı ama kimden umut bulacaksın, herkes kendi derdinde, resimle yaşamak bir bela. Nedense Parise gelinirdi ve de biz de geldik bilinmez! Bir "routin" dir Paris'de ilk yıl; zor şartlarla başlayan ilk aylardan sonra yavaş yavaş ilişkiler size yeni kapılar açar; kendiliğinden bir süreç sonrası alışırsınız. Rue de Seine'de   ufak bir apartmanda yaşadıktan sonra, Vitry belediyesinin ressamlar için yaptırdığı bir atölyeye yerleşip kendine bir ressam künyesi ediniyor Erdal Alantar. Yaşamaya gelince: gravür dersleri verirken, Sevinç ise Cachan konservatuarında solfej öğretmeni oluyor. İşte bir hayatın başlangıcı, sonuç olarak çocuk da yapılır, bu kez onlara gelen ikiz erkek çocuk da aile portresini tamamlıyor. Her  karşılaştığımızda eski Paris anıları çıkardı ortaya; Mübin'nin öyküleri en ilginçleri; iyi kafaya  mutfaktan zeytin yağı şişesini başından aşağıya boşaltan Mübin'nin Erdal'la yağlı güreş yapması, Paris'de adam dövmekten bıkan Akademili boksör Oktay'ın  Mübin'i maharaça gibi giydirip, Stokolm'me yine akademiden Karga Rauf'a İsveçli dövmek için yaptığı seyahat.İnanılmaz ama gerçek. Onların yakın dostu Şair Celal Sılay'ın İstanbul öyküleri vs. 50 yıl yaşanmış o kadar çok anı vardı ki son kez Sevinç'in ölümünden önce gittiğimde, "1962 de Avrupa'ya çıkacak Çağdaş Türk Sanatı sergisi  "için Büyük elçilikte verilen yemekte çıkan kavga'nın detaylarıydı, Alantar o toplantıda bulanan ve yaşayan üç dört kişiden biriydi ve belliği çok iyiydi, Sevinç'le çok ilginç anılara değindik, Blog'da anlattım bu çok ilginç geceyi ama  nedense beklediğim ilgiyi bulmadı, Niçin "demystification" gerçeğe soyundurmak kimsenin işine gelmiyor. Biliyorum bezirganlar  bunu sevmezler, onların ressamları açlık çekerek, bohem yaşayarak, herşeye göğüs gererek bu resimleri yapmışlardır. Gerçeğe gelirsek çoğu askerlik, politik nedenlerle dönemiyordu, zaten dönse; ne yapacak, hiç olmaz sa bir ortam var burada, parasızlığa da alışılıyordu bir süre sonra . Kim ne derse desin, 70 yılında geldiğimde Fikret Mualla dışında hepsi yaşıyordu ve de çok beraber olduk, çok şey gördük, "defaut" ararsak çok ama kim yazdı bunları? Tanpınar'ın "Paris Mektupları" nda çok ilginç pasajlar vardır ama kim altını çizmiştir? Paris'de yaşayanların tarihini yazan  ve de daha sonra onları pazarlayıp büyük paralar kazanan kişi de bir zamanlar resim yapıyordu, oralarda dolaşmıştır, daha sonra resimden sıyrılmış, yazı da resimden öte bir ün getirmeyince asıl yeteneği: "akıl hocalığı" yoluyla kapitalizmin yeşerdiği ülkede tek bilir kişi olup; çok para kazanmış, kazanıyor da. İşte Erdal Alantar'ın yaptığı en büyük yanlışlık Paris'den banliyöye taşınırken oturduğu küçük apartmanı burasını düşlüyen bu adama değil de Adnan Çoker'e devretmesi! Nedense aynı yıllarda bir türlü aynı abstreyi yapanlar açık arttırmalarda, müzelerde gözde olup resimleri büyük paralara satılırken Erdal Alantar'dan kimsenin haberi olmadı, herkes kendine yonttu Paris ekölü diyerek. Biliyorum tüm dostluklar sahtedir bu çevrede, standart kurmacalarla şu ressam çok büyük, çok önemli bir resim, işte tekrar bir baş yapıt diye bağıran bezirganlar kendi milli takımlarını kurup bir değer grafiği çiziyorlarsa bunun sanatla olan bir ilgisini görmüyorum, borsada olduğu gibi keriz silkelemektir amaç. Lütfen hiç olmazsa resim yaparak yaşanmış şu yarım asıra saygı.





















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM