PORTRELER / TERS HOROZ- İRFAN ALKAYA


Akademi yılları çok uzaklarda kaldı, arada sırada basında ya da internet'de bir isim, bir yankı; örneğin


birden şaşırdım, İrfan Alkaya "Ters Horoz", kitaplığımda biliyorum nerede olduğunu, buldum;  biraz da beni bekliyordu sanırım; yer yer yaşanmışlıkların su yüzeyine çıkmasında fayda var, gözüme ilişen bir- iki detay, bir dönemi yaşamış gibi göstermek isteyenlerin anılara getirdiği zarar "demystification" ya da çarpıttığı bir gerçek. Öncelikle nedense o yıllar Akademide "excentrique" tip çoktu, katiyen özenme ve buna özgü benzetmeyle ilgisiz. Sinema, dergi, kitap ve de iletişim az olduğu için de taklit söz konusu olamazdı. Deli İrfan, belki "marginal" evet, ya da kafadan kaçık, doğru, şizofren de olabilir,bu da bir gerçek.Konumuz sanat olduğuna göre belki kaçık olmamak bir uyumsuzluk yararatabilirdi Akademi'de. Tüm "marginal"lerin içinde İrfan Alkaya'yı herkes tanır ama kimse onun gizemine giremezdi. Malum, uzun yıllardır Akademi'de yaşıyordu, mezun olmuş muydu bilinmez. Heykel atölyelerinde çalışırken görürdünüz ama gölgede yaşardı. İlk yıllarda fark etmedik çünkü Okuldan mezun olup gidilmezdi; sanatın hiç bir ekonomik işlevi olmadığı dönemlerde, resim öğretmenliğini kabul etmeyenlerin sığındığı ve de korunduğu bir "biyosfer" di Akademi. Atölyeler herkese açıktı, çaycı Ahmet, kantin, karşıda ucuz şarap içilen büfe Şükrü, kuru fasulye-pilav Niyazi, sahanda yumurta Abaza kardeşler. Beş liraya kadar ödünç alındığında geriye verilmezdi, "tokat" olduğunu da herkes bilirdi. Heykel bölümü resime göre bir başka ayrıcalık taşırdı; bir çeşit Atatürk heykel ve büstlerini yaratma ve dağıtma merkezi özelliğini uzun yıllar sürdürdü. Heykel hocalarının kontrolünde olan, hemen hemen her yıl bir kente anıt yarışmaları, resimin satılmadığı o yıllarda heykele çok iyi bir kazanç getiriyordu. Önemli konkurları kendilerine yontan Akademi profosörleri, (istemeden yaptığım bu espri, çok ilginç; bölümün en yaşlı prof. ve de Atatürk adına yaptığı anıtlarıyla tanınmış Kenan Yonttunç'tu)  büst konusunda biraz cömerttiler, İrfan'nın Atatürk büstüne gelmeden, onun bir portresini çizeyim:
Orta boylu, her zaman bir haftalık bir sakal, saçlarını kendisi kestiği için ortaçağı anımsatan bir kafa, uzun süredir kırılan gözlüğün camlarına telden yaptığı bir gözlük, camları nasıl tutturduğunu da merak etmedik. Çok uzun bir asker kaputu, eski postalları bile göremezdik, içinde ne zaman yıkandığı meçhul bir gömlek. İrfan bu dış kabuğun içinde yüzerdi; uzun süredir kendi halinde gelişen şeker hastalığı onu yavaş yavaş kemiriyordu. İki elinin parmaklarındaki yaralar iyileşmiyor, kirli sargıların içinde bazı parmakların eridiği gözle görülüyordu. Bir kolunu kullanamıyordu, omuzundan askıya alınmış bu kolun görevi; İrfan'nın üstünde önemle çalıştığı "Bizans müziğinin" notalarını karaladığı bir defteri taşımaktı. Şiir çalışmaları da buna eklenince, kaputun iki cebi de arşiv görevini yapıyordu. Bu kolla bazen bozuk bir mandolin de taşırdı, bu parmaklarla bir çalgı işlevi olamıyacağı için kimse sesini çıkartmazdı. Bir de ağzında her zaman yanan bir sigara olmasıydı, elini kullanmadığı için, sigaranın nasıl olur da ağzını yakmadığını merak ederdim. İrfan her zaman meşkuldu, kimsenin haberi olmadığı Bizans müziğini çalışmalarına katkıda olmak için aramızda bir Bizans Korosu kurmak kararı aldık, İrfan yönetecekti koroyu, çaycı Ahmet'in yan mekanında toplandık, önemli olan müziğe saygıydı, şamata yapmadan ve de İrfanı ürkütmeden. Ne yazık ilk toplantı da koroda kimin önde kimin arkada olacağı konusunda çıkan tartışmada İrfan tarafsız kaldı ve de oyun bozanları korodan çıkarttık. Dalga geçmek bir  yana kimse de bu Bizans müziğinin ne olduğunu anlayamadı ama şair tarafının önemini; İrfan'ı yüreklendirerek, "Ters Horoz" kitabının basılmasına ve de Akademi'de bir "hommage" günü yapılmasına kadar gerçekleşti. İrfan "absürt şiir" de kendinin öncü olduğunu savunurdu, örneğin:

İstanbul'u dinliyorum
Gözlerim kapalı
Maçka'ya gidemiyorum
Karaköy tıkalı
Tak tik tak biraz sonra
Nemçe kralı da orda

Ya da başka bir şiir, yine ters horoz kitabından:

GANGESTER
Bir gün
Gidiyordum "Mançester"de
Bir gangester gördüm
Yatıyordu yerde

Ey Mançester Mançester
Bu ne biçim gangester
paçasını almışlar
Aşşık kemiği nerde.      

O yıllar ilgilenmediğimiz "petrol" ve Ortadoğu'nun farkındaydı İrfan:

Şattülarap
Halim harap
Nasibim olsun
Bi yudum petrol

Yine o yıllar Akademi tiyatrosu olarak Ayla Algan'la birlikte İngmar Bergman'nın "Tahta Üstüne Resimler" oyununu sahneye koymuştum. Sinema ve tiyatro sevgisinin at başı gittiği , "Klüp Sinema 7" yi kurduğumuz bu ilginç ortamda sanat çağrışımları tek bir yere odaklanmıyordu. Bu ara elime geçen "de yayınlarından" Behçet Necatigil'in çevirdiği Wolfgang Borchert'tin tek perdelik oyunu "Kapıların Dışında" beni çok etkiledi; kendi gerçek öyküsünü dışavurumcu bir anlatımla oyunlaştıran Borchert, oyunu kahranı Beckmann'ı çizdiğinde, portre sanki İrfan'nın ta kendisiydi; hiç bir makyaj yapmadan ve de kostüm aramadan bir tiyatro yapacaktım ama İrfan'ı ikna etmek gerekiyordu. Oyun 2. dünya harbinde yaralı, bitkin, umutsuz dönen Beckmann'nın öyküsü yazarın ta kendisiydi ve 26 yaşında ölen Bochert'in bu oyununu uzun bir süre hiç bir tiyatro repartuarına almamıştı, lanetlemişti giderek. Akademi'deki yıllarımdaki büyük dostum Necati Ayden ( Kürt Neco ) le İrfan'ı nasıl tiyatroya bağlıyabiliriz kurgularını, hemen üstüne gitmeden, önce anlatarak, sevdirerek yapmayı kararlaştırdık. Yine o günlerde beraberce, morg'da kavonozlardaki fetüsleri süper 8 mm. çekmiştik ama bu çekimleri senaryosunu yazdığım "Giz" filminde kullanacaktık. Bu her iki projede de İrfan'a önemli bir rol düşüyordu. Sonuçta bu yaklaşımlar tersine döndü, İrfan önce kendisinin de bu konuda bir oyun yazdığını, nasıl olurda bir Alman bunu kendi yazmış gibi gösterdiğini, bize defterlerinden bunu bulup göstereceğini söyledi. Gençtik, biraz naif'dik ve de aklı dağıtan tüm bozukluklardan haberimiz yoktu. Mimar bölümünden bir arkadaşımız bize İrfan'nın ileri derecede şizofren olduğunu kanıtladığında, daha başka bakmaya başladık İrfan'a ve de ona bir başka türlü yardıma karar verdik. Evet Akademi Heykel bölümünde herkes Atatürk büstlerinden yolunu buluyordu; neden İrfan bundan nasibini almamıştı? Karar verilmişti, önce hocalara soruldu, çok ilginç onlar İrfan'ı bizden iyi tanıyorlardı, yanıt-" Atatürk ve İrfan, nasıl olabilir" ? Evet olabilirdi ve biz daha çoğunlukdaydık. Konkur mu unuttum ama İrfan bir Atatürk büstü yaptı ve bronz dökümüne kadar peşini bırakmadık, sonuçta Emirgan Parkına konulmak üzere resmi bir anlaşma yapıldı, bir törenle büstün açılışı yapılacaktı.
Büstün bronz halini görmemiştik ama töreni aksatan bir iki olay daha ilginç, sinema gibiydi. İrfan'nın heykeltraş olabileceğini düşünemeyen görevliler, kendisini deli sanıp törenden uzaklaştırmışlardı, araya girenlerle olan tartışma kavgaya dönmek  tehlikesi atlatmış. Biz oraya vardığımızda İrfan yoktu ortada ama büstü bronz halinde gördük, açıkca; yapanı bilinmeyen nice Atatürk büstlerinin yürekler acısı kaderini biliriz ama bu kez İrfan'nın yaptığı bir başka Atatürk'tü, bakışları tamamen "şizofren" bir Atatürk büstü.















Yorumlar

  1. Ters Horoz, gençliğimde sahaflardan alıp, okudukça tekrar okuyasım gelen ilham kaynaklarımdan biridir. Yazık başka kitap yazmamış İrfan Alkaya.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Çakmak,
      Ters Horoz'u İrfan için yaptığımız bir kutlama günü nedeniyle, hazırladık; Türkiye'de "absürt" akımının kurucusu olarak ne yazık fazla anlaşılamadı!

      Sil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. İrfan Alkaya üzerine doğru bilgilere sahip tek kişi onun okuldan en yakın arkadaşı Selçuk Uçku'dur. "Ters Horoz" Uçku'nun katkıları ile basılmıştır. Alkaya için söylenen şizofren ve onu küçümseyen bakışı yadırgadım. Kaldı ki Alkaya 1938 doğumlu, kendisini tanıyanlardan benim okuduklarım ve dinlediklerim, öğrenci çevresinde o dönem Alkaya'ya büyük hürmet gösteriliyor,ona herkes "Abi" diyor...Birçok kişi için Alkaya Hoca düzeyinde idi...Felsefe,edebiyat, müzik,sanat konularında birikimli biri.Bu Ters Horoz'da da görülür: Kuşağı içinde ve sonrasında yenilikçi, deneysel şiir örneklerini verir. Özgün bir sanatçı Alkaya...Okullardan binlerce kişi mezun olur ama birkaç sanatçı çıkar...
    Erdal Ateş

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Akademi'den Selçuk Uçku adında kimseyi tanımıyorum ki İrfan'nın çevresinde olsun ve de onun adına bana öğretide bulunsun! Kimsenin İrfan'a "abi" dediğini duymadım; ne yazık "Deli İrfan" olarak anılırdı. Ters Horoz kitabını Mehmet Güleryüz'le tasarladık. Sonuç olarak yaşantımızdaki İrfan'ı daha iyi tanımak istiyorsanız: 27 nisan 2018 de Bozlu Art Project'deki sergimin açılışıyla birlikte çıkacak "Zero Hipotez" anı kitabımdaki İrfan'la ilgili fragment'ları okuyun.

      Sil
  4. Genç yaşta yoksulluk içinde ölmüş bir insanın, sanatçının arkasından her söylenen, yazılan bir anıdır. Dillendirilenlerin doğruluğu, gerçekliği, yaklaşım biçimi ve biçemi ahlaki bir durumdur. Alkaya'nın meraklısı için bir şeyler söyleyip bitirmek istiyorum: İrfan Alkaya, kitabı için Yaba Edebiyat'ta bir yazı yazmıştım. Bu yazıda değerli sanatçı Selçuk Uçku Ağabey'in Akademi yıllarında çizmiş olduğu eski bir İrfan Alkaya portresi de eşlik etti. Bir de o dönem bu iki dostun fotoğrafı vardı. Uçku, Alkaya'nın kitabını kendi imkanları ile tıpkıbasım çoğaltıp meraklısına dağıtmış, Ters Horoz anması için çırpınmış kalbi Alkaya sevgisi ile dolu güzel bir insan. Bu anmada yakın dostu Metin Talayman ile işbirliği yapmış ne yazık ki Talayman tam da bu dönemlerde vefat etmiştir. Meraklısı, okuma yazması olan bilir belki, 1977'den sonra deneysel(letrist)kitaplar yayımlayan Uçku, gerek şiir kitaplarında gerekse söyleşilerinde Alkaya'yı adeta hocası saymış yapıp ettiklerinde onun katkısını hep içtenlikle dile getirmiştir. Çok azdır bizde böylesi vefa örneği. Son olarak: Alkaya'nın da Uçku'nun da kitapları deneysel çalışmalar basan nitelikli bir yayınevinden absürt şiir dizisinden çıkacağını okurlara, meraklılarına buradan muştulamış olayım.Elbette Alkaya'nın kitabına, kimi görsel ve metinsel belgeler de eklenecektir. Zaman iyi olanın hakkını verecektir. Er ya da geç...

    YanıtlaSil
  5. Ne yazık, benim anlatımımdaki sizi sinirlendiren detayları ya da İrfan'a sahip çıkmak isteğinizi, bazı tanıklar göstererek sanki bunu yaşamamışız görüntüsünü kavrayamıyorum. Sürekli öne sürdüğünüz Selçuk Uçku'yu tanımıyoruz ki bize İrfan konusunda öğretici olsun ya da bana İrfan'daki "absürt"ü öğretsin. Ben "deliliğe övgü" adına İrfan'ı Akademi yıllarındaki yaşantımıza sokarken, ne yazık, geriye anılardan başka bir şey kalmadığını da bilmeniz gerektiğini söylüyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA