OXYMORE / GÜNLÜKLER

fotoğraf / Herry Gruyaert

Yaşadığımız bu çağ, beni gün geçtikce daha da şaşırtmaya başladı; düşlerim ve sanrılarım yaptığım resimden daha öte yankılar yaparak bana geri dönmeye başladı: bir image, bir yazı, şiir, kurgu, sinema vs.
Her bana dokunanı ; yorumlamak, kısa da olsa paylaşmak, belki silkinmek bu insanın gizeminden bilinmezliğinden. Tekrar ediyorum: " evren beynimizin bir sanrı bahçesidir. "
Harry Gruyaert'e yazmakta olduğum "Ostant" anı- öyküm için Ostand'ın o gözalabildiğine Baltık denizi kıyısındaki plajının bir görselini ararken rasladım. Oysa adını bilmiyormuşum ama
fotoğraflarına iyi bakmışım; sevindim birden tanımladığıma.
Bakıp geçemiyeceğiniz bir image, önce anlamlı; yani içerik olarak içinde sizin olduğunuz ya da anlatımdaki bir olguyu net ya da soluk paylaştığınız bir fenomenin yani belleğinizin arşivine kaydolmuş bir başka görselle çakışmaktadır.

Bir sabah olsa gerek, bilmiyorum hangi kentteyim! Her yeni kente ayak bastığımda içimde bir çarpıntı olur, merak ötesi; duygusal ilintiler, öyküler geçer bu dekorla ilgili. Daha çok erkendir müzelerini, mağzalarını, anıtlarını gezmek için. İşlerine giden insanlar ne kadar kararlı, sanki benden başka boş gezen yok. Işık beni gezdiriyor; sanki bir spot gibi aydınlattığı her detayı yorumluyorum.
Biraz yorulduktan sonra bir cafe'ye oturmak, caddeyi yorumlamayı sürdürmek. Genellikle hava alanlarındaki kalabalığa bakarken içimden gelir; bu koşuşturan insanlar bir süre sonra uçaklarına binip, yaşadıkları dekora - peyzaja- dönecekler, ne yaparsak yapalım, nereye gideceksek gidelim; yaşadığımı o peyzajı da beraberimizde götürürüz. İşte şu kadın; kanımca bir 10 saat sonra, taksiye binip, hava alanından biraz uzakca, yıllardır oturduğu evine dönüyor. Tam bir ay olmuştu tatile çıkalı, sanki ev, yalnızlıktan bunalıp, biraz küçülmüştü, garip bir hüzün çöker bu yalnızlıklara. Kadın bunu iyi biliyordu ve bu nedenle kopmak istemezdi yaşadığı rutinden. Bavulunu bıraktı, perdeye rağmen soluk bir ışık sızan pencereyi açtı; işte döndüğü peyzajı karşısındaydı: iki yanı karanlık ormanların ötesinde, uzak bir maviye bürünmüş, eski resime özgü bir ufuk çizgisi.
















Yorumlar

  1. Sinematek yıllarında hayran olduğum büyük fotoğraf sanatçıları vardı.Yıllar geldi geçti... Siyah-beyaz fotoğrafın daha etkili olduğunu düşünürdük.Sonra Rehmetliu Onat Abi Ara Güler'in siyah beyaz bir Martılar ve mavnalar fotosunu hediye etti. Hala evimin baş ucunda. Utku'nun resimleri gibi.Biz sinemacıydık o yıllarda.Hep siyah-beyazı savunduk...Örneğin Curtis'in siyah-beyaz Kazablanka'sı sonra çekilen renklilerden çok daha güzeldir. Eski sinemalarımız siyah beyazdı ancak daha güzeldi kanımca.Atilla İlhan diyesi:
    " Bilmek zor hangi filmin neresindeyim
    Ne yapsam içimde o eski sinemalar...l"

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM