ŞANTİYE / PHYLLIDA BARLOW

                                               

Geçen Venedik Bienali'nden İngiliz paviyonuyla ilgili bir fotoğrafta; paviyon daha kuruluş anında çekildiği izlenimini veriyordu. Bu "şantiye" görünümü için -...biraz bekleselerdi belki! diye düşünmüştüm; açıkca bu bayanın ismi dışında ne yaptığından haberim yoktu.


Uzun bir süredir tekrar ediyorum; merak alanlarımın uzaktan değil de yerinde ve zamanında görmek, izlemek adına geldiğim bu vahşi batıda son izlediklerim, bilincimi yavaş yavaş kaydırmaya başladı. Yaşadığımız bu çağ, paradoksal bir düş misali, şaşırtıcı bir ikilemi sürdürüyor; bilim ve teknik adına en uç noktalarda gezinirken, bize ulaşan ve de aklımızı çelen tüm gereçlerin, araçların minimal boyutlarda güzelin ve estetiğin  dizayna yansımasını ne hayallerimiz ne de düşlerimizde bile göremiyeceğimiz bir "KATARSİS"; öbür yandan güncel sanat" adına müzeleri, kolleksiyonları, sanat galerilerini dolduran "çirkinliklerin ikilemini yaşıyoruz! Geçen yazımda sentetik malzeme ve de "autodestruction" içeren bu devasa boyutları ileriye, gelecek asırlara ulaşması sorusunu bu kez tekrar soruyorum size: sanattan öte günlük yaşantımızda ayağımıza takılan, gözümüzü yoran, yaşantımızı aksatan "şantiye" misali fazlalıklardan nasıl kurtulacağız? Sanatı dibe çeken gereksizliği en şık galerilere yönlendirenlerin amacı ne? Papier maché, alçı, ahşap, metal, bez, boru, akrilik boyanın zamana dayanıklığını hiç'e sayıyorsak, bu zevksizliğin Tate Modern'de işi ne?
Beni şöyle yanıtlıyabilrsiniz: İngilizler "sana donunu ters giydirirler" sonra güncel sanat olur.


İngiltere'de saygın, tanınmış bir sanatçı olarak tanınması; belki Barlow'un büyük dedesinin Charles Darwin olması; öte yandan öğretim üyesi olarak da tanınması bana bazı sorular yönetiyor. Örneğin bu görsellerden yola çıkarak "sanatı tanımlamak", sanatın içeriğinin estetik, moral, güzel tanımı, katarsis varoluşunu yatsıyamıcağımızın anayasası olduğunu anımsatmak gerektiğinde, bayan Marlow'un sanatını onlara nasıl emposé ettiğini duymak isterdim. Örneğin isim yapmış öğrencilerinin işlerine bakarsak bu "concept" adına Barlow'dan algıladıkları su götürmez:

Rachel Whiteread

Rachel Whiteread

Nairy Baghramian

Nairy Baghramian



Picadilly, Hauser and Wirth Galerisinde alü. inşaat demirlerine sarılmış renkli bezler ve altta pabucumsu şeyler caddeye taşmış - görsel olmasa anlatmak bile zor-! Bunlar figür, örneğin



ellerinde "bandrol'larl yürüyerek galeriye girmişler! Bunun "çağdaş sanat" olduğunu oradan geçenlere nasıl anlatabilirsiniz?


Bu sergide renkli bezlerle örtülü küplerin beton olmasında israr etmiş sanatçı, ne yazık taşınması güç; daha hafif bir malzeme de aynı işi görür diyerek vazgeçmiş!


Belki absürt; bir kanalizasyon şantiyesini Tate Modern'de gerçekleştirmek bu kadar olabilir! Dikkat sanatçının yerleşiminin üstüne 1 cm. oynamaması gerekiyor.


Tüm uğraşıma rağmen hiç bir çözüm getiremedim bu yapıta



Prens Charles sanatçıyla ne konuşuyor; bilgimiz dışında! Belki Venedik Biennali adına kutluyordur, o da bilinmez. Ama şu bir gerçek ki "conceptuel" sanatla ilgisi ilgisi ancak görevi dolayısıyla istemeden, annesini temsil ettiğini tahmin edebiliriz. Bu sanatı bulandıran "kaos" sun, çirkinliklerin modasının geçtiği söylenemez; içeriğin tükendiği, yapılabilecek her türlü şamatanın yapıldığı varsayımı da bir yerde onlara duygusal mesajlar verenlerin daha çok bienaller olduğu bir gerçek. Sosyal içerikli manifestasyonlara dönüşen biennal kurgusu, uzun bir süredir pentürü dışlamıştı. Ütobik tezlere yönelirken mimariyi de kapsayan mekanlarda yapılan sergilemelerin odak noktası conceptuelin psikanalitik tiyatrosu ve de bıkmadan usanmada buna fikir üreten modern kaçkınları! Bir kere olan olmuş, sanat tarihi şimdiden yazılmış, Barlow rahatça dedesini yanına gidebilir; onun kadar olmas bile ünlü!





















Yorumlar

  1. Sevgili Utku,
    Taa Paris yıllarından bu yana post modern ve yenilikçilik ayaklarıyla çöp ve çimento yığınlarının sanat olmadığını bana anlatırdın. Kaldı ki kendi çapında ve küçük karesinde öyküler karalayan bir yazarın inanılmaz güzel kapak desenlerini yaptın. Tanınmış bir yazar isem bunu önce sana borçluyum.Ayrıca resim sanatını da bana öğrettin. Örneğin resmin önce ışık sonra derinlik olduğunu... Bu güzel sözlerin değişmeden sürüp gidiyor.Ya da son kitabım Babam Düşüyor'un kapak yazısında belirttiğin gibi:"Yazmak bir KATHARSİS dir,belki bir kurtulmadır,ama neyi anlatmak,yazarın -öykünün kurgusunda geçmişle uzlaşmalar..."ÇAKALLAR DÜNYASI bitmek üzere. Öyküleri gönderiyorum. Bu belki de trenin son vagonundaki bendenize son kapağın olur. Kimbilir... Özlettin..Senin deyiminle kenardan yürüyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM