HEYKEL VE ANITIN SEFALETİ

Tüm yaşantımda niçin bir idefiks oldu; anıtlara takıntım ve heykeldeki olamamazlığı sürekli yargılamam? Oysa zevksizlik diz boyu, tüm plastik sanatlar diye tanımladığımız olguda; Çağdaş Sanat sapması sanki çirkinliğe övgü, resimde boyayamamak, çizememe, kirletme! Evet beğeni, ama kim kimi yargılıyor; yargılasın diye geçiştiremeyiz çünkü bu zevksizlik paraya, ün'e dönüşüp, bir nehir misali zengin kolleksiyonlara, ünlü mimarlara çizdirilen modern müzelere, fondationlara akıyor, Burada çaktırmadan bir çağın sanat tarihi oluşturuluyor.  Konumuz bu değil: bir türlü kavrayamadığım, çarpık yapılaşan kentleri ağaçla kamufle etmek yerine, anlamsız anıtlarla daha çirkinleştirmek. Daha önce yazdım Blog'da: Akademi yıllarımızdaki Atatürk heykel ve anıt trafiğini; heykel bölümünün buna takıntısını. Oysa daha erken yıllarda yabancı sanatçıların Ankara'da gerçekleştirdikleri çok özgün ve başarılı bronz heykellere bizimkilerin alıcı gözüyle bakamamalarını; Anton Hanak ve Joseph Thorak'ın gerçekleştirdikleri Güven Parkındaki anıtı kavrayamadıklarını, Krippel'in Afyon'daki kavgayı ve savaşı simgeleyen harika anıtı gidip görmediklerini! Bu kez İstanbul'a geldiğimde Beşiktaş- fulya'dan taksiyle geçerken daha önce gözümden kaçmış bir anıt; Diva Soprano Leyla Gençer, işte bu yazının nedeni:


Leyla Gençer'i kraliçe Victoria'la karıştırmış, her boyutuyla "komik" bir anıt! Nasıl olur, bir soprano'ya, yaşantısında başarılı, tüm kariyerini İtalya'da geçirmiş; "la Diva Turca"a, Beşiktaş Belediyesi bu "hommage"ı yapmak gerekliliğini duymuştur? Yine proportion başını alıp gitmiş,  boru gibi boynu üstüne oturtulmuş acımasız bakışlı belki kızgın, büyük baş; altında ki vücütla orantısız, cücemsi, giderek torero misali tuttuğu ağır kumaş sanki kızgınlıkla operanın perdesini çekip almış! Peki Diva'nın dokunduğu Beşiktaş'ın sembolü Kartal'ı nasıl yorumlayalım!  Biliyorum bu Fulya olarak adlandırılan bu yeni yerleşme alanındaki anıta, kimse alıcı gözüyle gidip bakmamıştır! Eğer gerçekten içerikte somut bir kişiliği içeriyorsa, onu fotoğraflardan kopyalamak yerine, biraz hayalimizi kullanmak ama bunu gerçekleştirmenin yolları yine iyi bir öğrenimden geçmek, tekniği kavramak, malzemeyi sınırsız bilmek, kültürlü olmak, eski yüzyıllarda yapılanları adı gibi bilmek! Anıt ve heykel gerçekleştirmek kişiden öte devletin, belediyelerin ve de büyük kurumlar, ve önemli kişilerin alternativinde oluyor: 1- Atatürk heykel ve anıt trafiğinden daha önce söz etmiştim ama son yıllarda park, bahçe, meydan vs. kentin tüm alanlarına konan "Türk Büyükleri" ni içeren büst ve başlar, kanımca simitçilerin bile başın çeviremiyecek sıradışı, bronzden öte boyanmış büstler! Anıt konumunda bir gönderi söz konusudur, genellikle önemli askerlerin, savaşları kazananların, vs. adına yapılan anıtlardaki abartma ve görkemli olmak isteği; genellikle at üstünde, alışagelmiş motif ve aksesüarları kullanarak, ona saygıyı ve hayranlığımızı, hayal isteklerimizi daha da abartır. Niçin böyle bir gereklilik duyulur bilmiyorum ama Avrupa kentlerinde eski asırlarda yapılmış bir çok anıt, heykel ve bronz işçiliğinin baş eserlerini vermiştir, benim merak müzelerime girer. 2- Politika adına önemli iz bırakanların anıtları ise genellikle fazla kalıcı olamamıştır, rejim değişiklikleri, politik sapmalar sonucu her dönemde silinmek kaderini paylaşmıştır. Son yıllarda yaşadığımız politik sallantılar sonucu devrilen diktatörlerin yıkılan anıtlarındaki gülünçlük: bu işin çoktan bittiğinin bir resmidir. Daha derin bir analizini yapmak gereksiz ama 70 yıllarıyla başlayan toplumumuzun geçirdiği her sallantı, terör envanteri, anıt ve heykele dönüştüğünde çıkan sonuçlar gerçekten yürekler acısıdır. 3- Sanatçılar, bilim adamlar vs. çoğunluktadır, ama gelin görün:

Uğur Mumcu Anıtı - Ankara
Bence Uğur Mumcu, bu heykel ve anıt terörünün önemli kurbanlarından biridir; onu öldüren "hızbullah" nasıl kayıplara karışmış sa, onun adına yapılan bu anıtlar kalıcı olarak, yas ve saygı duyurmak yerine beni güldürüyor  genç kuşaklara da öğretiden uzaktır. Koyu yaldız, ayakkabı cilası parlaklıktaki bu heykel; Uğur Mumcu'yu ceketinin önünü zorla kapatmış izleniminden öte Koreli bir diktatörün 25 metrelik heykel anıtından esinlenmiş gibi. Elinden tuttuğu çocuklar üstüne daha uzun yazmak isterdim, erkek çocuk üsümesin diye içine bir kazak giydirmiş, o da ceketinin önünü zor kapatır. Kız çocuğun ayağındaki botu çıkaramadım, yoksa buz pateni mi?


Uğur Mumcu - Anıtı Harbiye/İstanbul
Harbiye'deki Şişli- Nişantaşı yol ayırımı üstündeki bu Uğur Mumcu anıtını ben çözemedim; sanatçının ne anlatmak istediğini, birbirine yapışık büstlerin kimi tanımladığını ya da portrenin kasketli ve kasketsiz hali mi kestirmek güç! Zavallı bir kaidenin üstüne hiç bir "proportion" endişesi gütmeden oturtulan bu kafalar, işte geldiğimiz zavallılığın gerçek dışa vurumu!

 -
Uğur Mumcu Anıtı - Antalya
Bu anıtta sanatçı kare formundan hareketle, figüre ağır bir çanta eklemiş - gerekliliği tartışılır-, heykelin dışa vuruşu, son günlerde aldığı fazla kilolardan müzdarip; işine gitmek zorunluluğu olan bir memuru içeriyor. Şunu soruyorum: düşüncüleriyle bu sisteme baş kaldırmış, Cumhuriyet gazetesinde yazdığı yazılarla, bu korkutulan topluma bir ışık olacağı sırada ne olduğunu, kimin tarafından yönetildiği meçhul "Hızbullah" tarafından susturulmuş bir kişiyi nasıl, anıt adına tasvir edebiliriz?  Bana önce ışığın ya da karanlığın anıtını yapın! Heykeli giydirmek söz konusu olduğunda; resimde ve heykelde özellikle kafa yoran "dreprerie", kumaşın modele uygulandığında giysi olarak ya da kendi halindeki kıvrımları. Tüm anıtlara bakalım; bunun ustaca kullanabilen bir sanatçı gösterin. Daha beterlerini görmek mi istiyorsunuz:


Cahit Külebi/ Şairler parkı beşiktaş
Cahit Külebi: ne yazık karşılaşamadık ama bu anıtı gördükten sonra pişman değilim. Bu garip yaratık, kostümünün içine sıkışmış, şiirini içeren mermer panoyu- figürden daha büyük -; belki düşmesin diye tutar bir hali var, sol koluyla da yaptığı jesti çözümleyemedim. Sanatçı kafayla omuzlarda, proportion adına içine düştüğü çıkmazı, anıtın tümünde daha da beter ediyor; kafayı kesip, büst olarak mermer sayfanın üstüne yapıştırsaydı belki kurtarırdı. Acaba Külebi'nin geride kalan ailesi, çocukları buna nasıl yaklaştılar?



Bilmiyorum sevgili Gürdal'ın alel-acele alçı ve çamurdan yaptığı, tepsi içinde sunulan Abdi İpekci anıtı, kendi kendini yok ediyor; dökülen kısmında ne vardı iyi anımsıyamıyorum. Gerçekten yerine güzel bir ağaç dikin, göreceksiniz ileriye kalacak!

Sapancı Ailesi/ Sapancı Müzesi bahçesi
Bu sekiz büstü, bahçenin derinliklerinde tek tek saklıyabilirlerdi, ne yazık müzenin girişinde önemli bir yerde! Örneğin Kapoor'a ne düşündüğünü sorsalardı!



Ataol yaşıyor ve de bu komik heykelin farkında değil. Üstelik benzemiyor; gömlek, kayış ve pantalon; yine tekrar ediyorum tahammül edilmez, sanki kalaycının elinden çıkmış gibi şu parlak kararmış altın rengi. Şiir mi okuyorsun Ataol Behramoğlu; unutmamak için avucuna yazmışsın şiirini!

Türkan Saylan anıtı/Antalya
Kimse darılmasın, belki gördüğüm en çirkin heykel: niçin mi? Bir gönderi söz konusu ise; bu "obez" kadın figürünü,  bilge, örnek bir kadına yakıştırmanın nedenini öğrenmek istiyorum. Sanatın amacı "güzel"dir ve de sanat onun çekim alanındadır. Peki "hayal" ne işe yarar, sembol nedir, estetiğin kanunlarında proportion ne işe yarar? Eğer ona et ve kemik olarak yaklaşamıyorsak niçin stilize edemiyoruz? Nedir elinde tuttuğu çiçeğin gerekliliği eğer çiçeğe benziyorsa ve de bronze başka bir renkle müdahale etmek, bu nereden çıktı!

Onat kutlar
Onat Kutlar da ötekilerin kaderine uğramış; şimdi daha iyi yargılıyorum; kanımca heykelin kafasını yapanla, gövdeyi gerçekleştiren aynı kişi değil kanımca, omuzlar giderek daralmış, kayışın sıktığı pantalona dikkat. Oysa böyle giyinmezdi Onat!

Orhan Veli
Bu kez şairin başı küçük, gerisi devasa bir gövde; daha kötü giydirilemez! Heykelin üstündeki "meteor'a" benziyen kütleyi de anlayamadım galiba bir yüz seçiyorum



Namık Denizhan
Eğer gerçekten Namık Denizhan'nın heykeliyse benzemiyor. Değilse, o zaman Namık yaptı. Lütfen heykelin kafasını, yine omuzlarıyla kıyaslıyarak proportion'daki zavallılığı görün. Bu kez kirlenmiş doré ve de tahamülün çok ötelerinde!


Türk Heykel ve anıt sanatına başka bir boyu getiren Beşiktaş Belediyesinin sembolu kartal
                                                        ALINACAK DERSLER

Kreppel / Afyon Anıtı
İlk cumhuriyet yıllarında, genellikle Avusturyalı sanatçıların yaptıklarına biraz baksaydık belki "altın ölçüyü", "anatomiyi", "Proportion'u", tekniği ve "bronz'u" öğrenirdik, bir anıt içeriğindeki öğreti belki bugünkü kadar gülünç olmazdı yaptıklarımız!

Erick Aubry
Bu genç sanatçı genellikle "animalist" çalışıyor; bu dünyanın içine bir figür bu kadar güzel konabilir!

                                                             SONUÇ

Dostum son Marxsist Emin Çetin bir gün ülkemizdeki heykel ve anıt zülumunu görüp, ölürsem anıtımı ve heykelimi yapmayın demişti; onun bu son sözünü dinliyecekler mi bilmiyorum. Çok ilginç bu yıl Marx'ın 200. doğum günü kutlanıyor özellikle 17 yaşına kadar yaşadığı Almanya'nın Trier kentinde. Bu kutlama nedeniyle Çin, Marx'ın bir heykelini Trier'e hediye etmiş. Heykeli sevenlerle, sevmeyip Çin'e geri göndermek isteyenler arasında yaşanan tartışmalar halâ sürüyor; bir de siz yargılayın:


















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM