DUYARSIZLIKLAR

Çetin Altan’nın dedesi, Franz Von Liman paşanın yaveri ve çevirmeniymiş. Çanakkale savaşları süresinde, Liman paşa, Alman sağlık uzmanlarıyla askerlerimizin tuvaletlerini kontrol ederken gördükleri “küçük bir anıt projesi” boyutunda lüle lüle bir dışkı onları şaşırtır, üzün süre incelerler ve bir eşantiyon alıp Berlin’e gönderilir! Gelen raporda bu boyutta bir dışkıyı ancak hiç bir protein almadan yalnız tahılla beslenen, fakir ülkelerin insanlarına özgü olduğunun da altını çizmişlerdi! Bunun kanı pıhtılaştırarak, beynin işlevini azalttığı bugün bir gerçek. O gün bu gün değişen bir şey yok; sonuçta Çetin Altan da bunu "geri-kalmışlığımızın" nedenlerinde biri olarak altını çiziyordu. Peki niçin bunu anlatıyorum: geçende taksiyle geçerken, Maçka Otelinin önünde Tony Cragg’ın bir yapıtını gördüm, bu aklıma geldi! Bu sanatçı ülkemizde zengin kolleksiyonelerin bir gözdesi, yanılmıyorsam bir müzede de büyük bir sergisi yapıldı. Sapancı Müzesinin bahçesinde, aile büstlerinin yanında bir başka işini görmüştüm; blog'da yazdığım "Türkiye'de anıtın ve heykelin sefaleti" yine büst konusundaki beceriksizliğin örneklerinden en önemlisiydi Sapancı ailesi'nin büstleri!


 Tony Cragg'e gelince, bilgisayar'da sonsuz dek yapılan sanal formlar yaratma ve de yeni tekniklerle gerçekleştirme ve çoğaltma. Eğer biraz bilginiz varsa, başlangıçta 30 yıllarında Arp'dan başlıyarak Etienne Beoty'e kadar "abstraction-création" ekolüyle çok başarılı örnekleri bugün müzelerde.

Üstekiler Arp, alt Tony Tony Cragg
Çok basit: herhangi bir malzemeyle küçük boyutta; belki 3D yapılan modelin profesyonel atölyelerde istediğiniz boyut ve de malzemeyle gerçekleştirilmesi! Merak etmiştim, Paris'deki devasa Thaddaeus Ropac galerisindeki sergisinde gördüklerim beni şaşırtmadı, görsel sentezi yaptıktan sonra, formların katmanlarla iç içeliği sonuçta bıktırıyor; Henry Moore'u arıyorsunuz; hiç olmazsa o kendi yontuyordu diyerek galeriden çıkıyorsunuz. Ünlenip, ekonomik sorunları aştıktan sonra, örneğin Anish Kapoor; dağları taşları gezip, gösterdiğiniz mermer blok, bir mucize eseri Carrare'a, Pietrasanta'da mermer ustalarına ulaşıyor; onlar biliyor ne yapacaklarını, sizin yalnız bir şey karalamanız yeter ya da çamurdan yaptığınız bir formu göstermeniz! Michel-Ange'dan bu yana kim var sa buradan geçmiş! Evet nereden nereye; "Türkiye'de Heykel'in ve Anıt'ın sefaleti" yazdığımdan bu yana, kimse çıkıp doğru söylüyorsun demedi! Kimler bunlar. Beşiktaş'ta bir parkta komik heykelleri olanlar, örneğin Ataol Behramoğlu vs. Uğur Mumcu adına dikilen anıtların komikliğini nasıl olur da oğlu, ailesi sesini çıkartmaz! Yine buna değinmemin nedeni de Sarıyer'de deniz kenarında her kez mevsimine göre değişen bir Atatürk anıtıydı: ( bilmiyorum halâ duruyor mu? )

Sarıyer- İstanbul
Zorla bir heykeli giydirmek ama nasıl? Daha önemlisi Akademi'de heykel bölümünde okutulması gereken birinci ders: "bir heykele nasıl can verilir"? Sonra da bronzu sarartmak, cilalı gibi parlatmak, teknik olarak bize özgü!

                                                             ŞARLATANLIKLAR

Geçen mayıs ayında, Jeff Koons yaptığı önemli bir mediatik duyuruda; Paris kentinin yaşadığı terörizme bir gönderi olarak yaptığı bir anıt-heykelini -kentin önemli bir alanına koymak şartıyla- hediye ettiğini açıkladı! Önce bir sessizlik, sonra yine mediatik uyanma; basında yankı ve de 50 önemli entellektüel isimlerin imzalarıyla Le Monde gazetesinde bir sayfa ilan: Jeff Koons kim oluyor da bize böyle bir bağışta bulunuyor? Bu anıt-heykel: Almanya'da ünlü bir atölyede gerçekleştirilen 33 ton, bronz+ paslanmaz çelik+ aliminyum'la dökülmüş ve renklendirilmiş!

Jeff Koons  "Miss Liberty"
Güya 1886 da Fransa'nın Amerika'ya hediye ettiği, Auguste Bertoldi'nin "Özgürlük Anıtı'na bir gönderme! Gerçekten olabilecek kadar "kitsch" ve de hemen basında art niyetli bir hediye ya da "zehirli bir hediye" olarak protesto edildi. Fakat kimse oynanan oyunun farkına varmadı: bunun arkasında ünlü mesen ve kolleksiyoner Francois Pinon'nun olduğuna; bu güçle Amerikan büyük elçisi Jean D. Adley doğruca o günkü Kültür Bakanı Françoise Nyseen'e bunu muştalıyor, Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo, köşeye sıkışmış durumda. Bağlı olduğum "Maison des Artist" bir anket yayınlayarak; "ne düşündüğümüzü sordu", sonuç: yüzde yetmiş olumsuzdu. Sonuçta bu hediye geri çevrildi! Eğer buna inanıyorsak gerçekten bu karşı oluşun ne kadar naif bir tepki olduğunu kabul etmemiz gerekir; Jeff Koons'a Beabourg'da iki retrospektif yaptıran, Versailles Sarayının kapılarını açan vs. Milyarder, Sotheby's'in, Christ'y'in sahibi Pinon'nun bu yenilgiyi kabullendiğine!
Geçen ay, Paris Belediyesi Kültür  Ateşesi Chistophe Girard, sonuçta bu anıt-heykel'e bir yer bulunduğunu; Koons'un "her ne kadar bir polemik sanatçı olsa da çağdaş sanatın önemli bir ismi" olduğunun altını çizerek, bulunan mekanın " Petit Palais " olduğunu açıkladı! Sonra da Belediye'nin bir açıklamasında bunun "sanattan öte, önce diplomatik bir soru" olduğuydu. Her zaman söylüyorum: "Çağdaş Sanat" uluslarüstü bir lobi, kendi çıkarlarına sanatı ters-yüz ettikleri gibi, size donunuzu ters giydirirler!

                                                                 MİNİMAL'LİKLER



Paris' ilk geldiğim yıl, kentin kuzey banliyösü Pantin'de ufak bir stüdyo bulmuştum, belediyesi komünist, fabrikaları, devasa bir mezarlığıyla, bir asır öncesi görüntüsünü halâ anımsarım. Yıllar sonra kentin açılımında, Pantin'i de burjuvanın çekim alanına aldı; işte eski fabrikaların devas sanat galerilerine dönüşmesinde en önemli isim Galerie Thaddaeus Ropac'da Amerika'dan gelen büyük bir sergi: MONUMENTAL MINIMAL! Büyük mekanda Dan Lewitte'in renkli soğuk neon ışıkları, Sol Lewit'in onüç boş küb, giderek Flavin, Judd, Andre, Mangold vs. formu daha da azaltma ve yoketme adına "acımasız bir CONCEPTUELLE"! Alman mimar Mies vander Rohe'nin dediği gibi, "Less is more"! Galeriden çıktıktan sonra hemen yandaki canal'a kendimi atmamak için zor durdum!











Yorumlar

  1. Paşam yine harikalar yaratmışsın.Senin bu post modern ayaklarıyla çirkinlikler yapanları yazmana bayılıyorum.Ancak HEYKELİ GİYDİRMEK eleştirin harika.Rahmetli Saim Abi de söylerdi.Ulan heykele can vermek kolaymı??Sonra o müthiş adam tahta heykeller yaptı.Yani tahtaya can verdi.Paris'e ilk ona uğradım. Nereleri görmek istersin diye sorunca...Önce Eyfel kulesi Saim Aga dedim.Bu beğenime çok bozulmuştu.Sen ne biçim sinemacısın ulan dedi.Bir heykeltraşa Eyfel denirmi ulan. O demir yığını.Müthiş bir adam ve iyi heykeltraşçı idi. Son Kızgın Adam...Sen de biraz öylesin.Yazının finali harika. Belki de yazılarının en iyi finali. Öptüm.Buramarda çok sıkılıyorum. Ortalık durulsun da Parise geleyim.

    YanıtlaSil
  2. Merhaba Utku Ağabey
    Bana gönderdiğin bloglar için teşekkürler
    Ben daha önce de internete girip heykellerle ilgili yazını okumuştum Resim öğretmeni arkadaşlarıma da iletıp senin halklı olduğunu kabul etmiştık
    Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi yanındaki Atatürk heykelini yaldızla boyadıklarında çok eleştirdik
    Bozulmasın diye yapıyorlarmış iyi mi?
    Ülkemde ne yazık ki yapılana saygı bu durumda Belediye Başkanları sanatçıların fikirlerini almadan bu konularda bilgisi olmayanlarla güya sanat eserlerini koruyorlar
    Belli bir kesimin tepkileri kaale alınmıyor ne yazk ki
    Senin koyduğun Atatürk heykeli Sarayburnun da işte onuda taşımışlar bir metro ve alt geçıt yapımı nedeniyle yere umarım yok olmaz
    Ataköy deki Sarayburnundaki heykelin çok benzeri
    Sanatta kişisel beklentiler önde olmamalı desene Paris bile nasibini almış
    Herkes sanat yapıyorum havalarına girmiş durum bu
    sende yürekli yazıyorsun bravo
    Sevgi ve saygılarımla
    Lale Erkal

    YanıtlaSil
  3. Merhaba bugün Sarayburnundan geçerken Atatürk heykelinin yerine konduğunu gördüm
    Oldukça bakımsızdı .Üzüldüm
    Bakalım nasıl elden geçirilerek yenilenecek
    Yoksa öyle mi bırakılacak
    Lale Erkal

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

ŞARLATANLIKLAR - 1 /. SPERMAN

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM