TUZ RUHU

 - Bilmiyorum hanki “imbik”den geçirilmiş bir kültürdür, israrla bir takım çok “snop” uçlarda, duygu alanlarımızı sığlaştırıp, bizi boşluğa itmek isteği! Nasıl kendimizi, varoluşumuzu; şimdiye dek bizi yöneten, zar zor edindiğimiz bir kültürü, paranın gücüyle Dolapdere’de kurulmuş bir değirmende öğütüp, Kurucu Direktörü Melih Fereli’nin dediği gibi:

“..sessizlik, belirsizlik ve rastlantısallığı bir arada kullanan deneysel yaklaşımı..” adına John Cage’in müziğine, Flaxus sanatçılarını referansına sunulalım bu masum ruhumuzu! Eğer inanıyorsak “..galeri alanında hakim olan sessizliğin içinde yapıtlardan yükselen “sesleri” keşfetmeye ve hayal etmeye” bizi davet ediyor! “

 



Kanımca bu çağrı aynı zamanda Dolapdere ve Kasımpaşa sakinlerine de iletilmiştir: ne yazık kendi içinde olduğu bir paradoks’u modern’nin kaygan zemininde John Cage hayranlığına saptırmak, basit  Cage’in felsefesi: “..bırakın, birinin canı sıkılıyorsa; sıkılsın” ya da “geleceğin müziğini” araştırırken: “..çevremizde duyduğumuz bir gürültü var; işte bundan hareketle geleceğin müziğini yaratacağız”! Modernlik fenomeniyle algımızı robotize etmek, Tonal’i saptırıp, olguyu ters-yüz etmek, “dérision” yaratmak - dalga geçmek -, elektroacoustique ve de “kaos’un kaos’u” bir “burne out”! 70 yıllarında kaldığım Paris’deki Cite Des Arts’da aynı zamanda Pierre Boulez’in kurduğu “Çağdaş Müziği Araştırma Kurumu - IRCAM -‘ın yöneticileriyle kurduğum dostluk giderek bir kaç kez - merak adına - onların işlevini izlemek olacağını vermişti. Boulez’de Cage misali bu konuda çamura saplanmış, “zorla gürültü” olgusuyla kafayı bulmuş, yapamıyacağını bildiği halde israrla ve de çok agresife, çevresiyle çatışma içindeydi. Melih Fereli misali yönettiği sistem ona sınırsız olanaklar tanıyordu; kendi buyruğunda çevresine zorla impose ettiklerini, Fransız Kültür Bakanlığının ona kapısını açtığı her olanağı  kendi inançlarına kullanıp doğrusal yolda gittiğini inandırmaya çalışıyordu. Öldü ve şimdi ismini yalnız ansiklopedilerde görüyoruz.


“ Dinleyen Gözler” adına, cevremizi kuşatan görsel dünyayla nasıl ilişkilendiğimizi sesin perspektifinden düşünmeye, sesin sanatın ayrılmaz bir parçası olduğu konusundaki farkındalığımızı artırmaya odaklandıracağız diyerek, David Tudor tarafından tasarlanan ve Composers Inside Electronics, Inc. tarafından gerçekleştirilen Yağmur Ormanı V (varyasyon 3) başlıklı etkileşime açık yapıt ise “Sesli Dizi”nin dördüncü sergisi olarak yine Melih Fereli’nin küratörlüğüyle Karbon’da deneyimlenebilecek! Giderek, Yerleştirmede şamandıra, plastik fıçı, bakır kova, saksı ve raket gibi çeşitli gündelik kullanım nesneleri havada asılı şekilde mekâna yayılırken, farklı biçimlerde müdahale edilip birleştirilmiş bu nesneler önceden kaydedilmiş ses dosyalarından gelen sinyallerle titreşiyor, yağmur ormanlarının doğal seslerini hatırlatan bir ses ortamı meydana getiriyorlar. Dinleyen Gözler!


- Beni niçin şaşırtıyor; biliyor musunuz: ARTER sanatı bulandırmak adına bir “guru” misali belleğimize bir sarsıntı getiriyor; nasıl olmuş sa kendi başarılı bir geçmişini Wikipedia’ya yazdırmış Melih Fereli’nin belki kendisinin de farkında olmadığı, daraltılmış bilinç alanına kurulmuş bir “sıkıntı tüneli” giriyoruz! Bir beğeni her çağda paranın gücüyle “imposer” edilmiştir, anladık ama müzik adına öne sürdüğünüz: sessizlik, belirtsizlik ve rastlantısızlığın, daha çok kendi rahatsızlığının kompozitörü John Cage, yaşantısında kendini yöneten - Zen ve Ready Made -  giderek “ humour et la DERİSİON “ arasında ve de bence başka bir can sıkıntısının “psikanalitik” çözümlesini bile yapamıyacağımız “Flexus”'ün çekim alanında Dolapdere’de kapılarını açmış sa demek farkında olmadan bir çağ atladık diyorum! Bu akımın son temsilcilerinden Yoko Ono’yu da çağırırlar kanımca.


“1968 yılında koreograf Mercel Cunningham tarafından, besteci David Tudor’a bir dans gösterisi için sipariş edilen Yağmur Ormanı, daha sonra CIE’den (Composers Inside Electronics, Inc.) John Driscoll ve Phil Edelstein tarafından kendi kendini icra eden bir ses yerleştirmesine dönüştürüldü. Yerleştirmede şamandıra, plastik fıçı, bakır kova, saksı ve raket gibi çeşitli gündelik kullanım nesneleri havada asılı şekilde mekâna yayılırken, farklı biçimlerde müdahale edilip birleştirilmiş bu nesneler önceden kaydedilmiş ses dosyalarından gelen sinyallerle titreşiyor, yağmur ormanlarının doğal seslerini hatırlatan bir ses ortamı meydana getiriyorlar. Dinleyen Gözler İçin ve Yağmur Ormanı V (varyasyon 3) sergileri birbiriyle yakından ilişkilenerek ses ve sessizlik kavramları üzerinden tek bir sergi gibi de işliyor.”




- Kendimizi dinginliğe özgü daha da soyutlarken, “bir ses yerleştirmesiyle” aniden uyandırıldık; nasıl olur Fereli tapındığı Cage’ı besteci David Tudor’la aldatır. Şamandıra, kova , raket sesleriyle, sessizlik ve belirsizliği ters-yüz ettik! Oysa, hayatının sonunda yazdığı en ünlü yapıtında, Cage Budismin yönetiminde en ünlü eseri: 4’35” de piyanist başladıktan hemen sonra ellerini piyanodan çeker ve 4 dakika 33 saniye bir saygı duruşu, sizi sessizliği davet eder ve sonra tekrar başladığında salonun pencereleri açılıyor; çevrenin tüm gürültüsü Cage’ın müziğiyle buluşuyor! Ben yine Arter’de bu eserin icra edildiğini ve de pencerelerden Dolapdere’nin gürültüsünü düşlemiştim. SONUÇ OLARAK BEN YİNE KENDİME “ ŞAŞIRT BENİ DİYORUM AMA KENDİ KÜLTÜR VE DUYGU ALANLARIMDA; CAGE, CUNNİGHAM, TUDOR, CHANTAL AKERMAN, ALTAN GÜRMAN, NUR KOÇAK, VS. İLE DEĞİL!

Bir soru: Bu sezon PHYLIDA BARLOW installationu'nun malzeme ve objeleri  Londra'dan mı gönderildi?










Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA