Bruegel'e göre KAOS

Bruegel'e daha alıcı bir gözle bakmak için gittiğim Bruxelle'de, bu sabah hava gri , soğuk ve yağmurlu ; müze gezmek için daha makul bir gün olamaz. Fransız'ların dediği gibi " bir kedi bile yok " , müze bomboş , işte o zaman Flaman resmine bu dinginlikte girmek daha da çekici. Eski resmin dinin yönetiminde olduğu ve de " crucifacion " konusunun tüm ressamların konumuna girdiğini , Bruegel ' in sergilendiği salonlara giderken görüyorsunuz ; bu kez Roger Van Der Weyden'e , Cranach , Quentin Metys ' bakmadan bir tek Bosch'un önünde duruyorum ,


Gerçekten bir tabloya sinemaya gözüyle bakılması , çevrilmesi ,  okunması  Bosch'da çok iyi yapılabilir , gerçeküstü bu kaos ; ağaç-insanlar , gözlüklü böcekler , başında huni paten yapan kuşlar , ölüme dair, kara veba'nın silip süpürdüğü bu peyzaj bir süre sonra Bruegel'e bir kapı açıyor . Bir doğada günahın ceremesi giderek tanrının bir karabasanına dönüşüyor , o karabasan ki " veba " olarak , kıtlık olarak  işkalci ülke olarak İspanyol'lar da gereken rollerini alıyorlar , ölümü , engizisyonu , işkenceyi uygulayan onlar , acımasız vergiler koyan da . Vermeyenlere uygulanan ceza ; önce işkence edip ; bir araba tekerleğine geriliyor bunu da bir direğin üstünde ibret olsun diye kargalara sunan , sergileyen , acımasız bir güç. Ülkelerine dönerken de bu tabloların çoğunu beraberliklerin götürmüşler , örneğin Bosch'un baş yapıtları, bugün Madrit Prado müzesindedir ; "Triptique de Chariot de foin " , "Jardin de délices", " L'Adoration des Berger" vs.
Yine bu iki ressamın eş-değer kaos'larına özgü bir açıklama aklımda kaldığı kadar şöyle başlıyordu ; örneğin ".. rutubetli  büyükce bir taşı kaldırdığınızda altındaki toprakta kaynayan kıpır kıpır bir dünya ama tüm yaratıklar bir peyzajın işlevi içindeler."


Alıcı gözüyle baktığım , tablonun içine girdiğim ve  kamera-göz  uyguladığım Bruegel'in " Betthleem 'de Sayım " bu müzenin baş eserlerinden , tek başına uzun bakabilmek başka bir ayrıcalık. Bir kış manzarası karşısında Bruegel'in beyazı gerçekten büyük bir ustalıkla kullandığını ; belleğim öteki  , " Karda Avcılar " tablosunu  çağrıştırıyor : Viyana Kunsthistorisches müzesinde, 1565 tarihli , belki bir  baş eser  . o kadar ki



                                         

 tüm varoluşuyla , belki benim " imaginer" müzeme  giren başlıca resimlerden biridir , bir gün bu resmin şiirini ve  içeriğindeki " kar müziğini " anlatmakta isterim .
Bettlem'de Sayım konu olarak  dinin içeriğinde bir senaryo empoze edilse de Bruegel bildiğini resmediyor ; Aziz Luc'e göre İncil'den hareketle ; Palestin'de Roma yönetiminde, Cesar Augustus tüm ülkeyi bir sayıma götürüyor ; daha önce Quirinius, Suriye valisi olarak yapmıştı bunu . Bruegel 'in St. Luc'e bakışı değişik ,  Meryem , Joseph ve Betthlem'i konuya sokmuş ama bunun dışında Palestin'le hiç bir ilişki yok ; bir Flaman taşra kasabasındayız , sayım günü yaşanan tüm folkloru ve de köylülerin günlük yaşamını anlatan sahneler  görüyoruz ;  ön planda hamile Meryem bir eşek üstünde , dingin sanki düş görüyor , önde Joseph elinde yular , han'a ,sayımın yapıldığı yere götürüyor, kimse farkında değil onların :



 herkes kendi günlük  telaşı içinde , hava çok soğuk , kış başlangıcında köylülerin bu uzun kışı geçirecek bir takım geleneksel uğraşları ; örneğin "bir domuz kesmek " , tabloda kesilen domuzun kanını bir tavaya akıtan kadını görüyoruz , sayım'ın yapıldığı "auberge" - han/aşçı - o kadar kalabalık ki kapının dışına taşmış figürlerdeki esriklik ve içerde olup biteni görmek ya da girmek , dışarda ağacın altında içki dağıtan figür , Auberge'in ahırından kesilmek üzere domuz çıkaran kadın , üst katın yarı aralık penceresinden bakan adam , çalı - çırpıyla yüklü bir araba ,  kar süpüren kadın , duvarın yanında yakılan ateşin kömüründe mısır patlatanlar ve ısınanlar , uzakta ufak bir evin kurulması , buzda topaç çeviren bir çocuk , buz üstünde kızakla kayan kız çocuk , buzlara sıkışmış bir kayık , bir kadın ufak bir evin bahçesindeki lahanaların üstünündeki karları silkiyor , perspektif tüm kasabanın devinimi yani olağan bir gün değil yaşadığımız. bir kuzey peyzajı , uzakta yıkık bir şato , evlerin ortasında bir  kilise ve peyzajı toparlayan çıplak ağaçların gerisinde kıpkırmızı bir güneş . Çok ilginç, tabloda bu kırmızı ısıtmıyor ortamı , ters bir tepki , soğuk daha etkin.

Bruegel 'e göre " şu yaşadığımız dünya tanrının gördüğü bir düştür ya da bir sanrıdır ", bunu bir başka tabloda resmetmiştir " İcare'ın Düşüşü " , belki ressamın en "énigmatique " resimlerinden biridir , tablonun okunmasında çok değişik tezler çıkmıştır. Başka bir tez : doğa ister istemez bizi "şeytana uydurmak" isteğindedir bu da 1562 de yaptığı " Başkaldıran meleklerin düşüşü "  çok fantastik bir Bruegel kaynaklarını Bosch'dan alan malum ,  tek oluşa karşı ikilem çoğunluluk , genç Luther'in ana tezlerinden biriydi. Kolleksiyoneriyle birlikte köylü giysileri giyip, gezilere çıkmak , onların tüm günlük hayatlarını bereber yaşayıp resimlemek sanatındaki "authenticité" nin ve vakanüvist gerçekciliğin en önemli yanıydı .


Desenlerini gördüğümüzde hayalin ötesindeki bu gerçekciliğin yazınsal notlarını görürüz , sonra bunları pentüre geçirirken desenin burada ne kadar önemli bir rol oynadığı çıkar. Fantastiğe geçtiği zaman da hiç bir yabancılaşma göremeyiz , sanki Bruegel bu insanların gecesiyle gündüzünü ayrı ayrı resmetmiştir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM