İSTANBUL

Albert Camus ' nün " Yabancı " adlı romanının ilk cümlesi "...Bugün annem öldü , dün de olabilir ; bilmiyorum ! " , dünya edebiyatı baş yapıtlarının en etkin ilk cümlelerinden biridir şüphesiz . Çok ilginç ; İstanbul'a geldiğimin ikinci gününde  annemin ölümüyle ilk anımsadığım  ve de o sürede içinde yaşadığım kurgunun  benzerliği şaşırtıcı . Benim de anneme ,  bu çok uzun geçen zamana , anılara yabancılaşmam da başka bir benzerlik oluyor ; sonuçta yaşanılan sanrı hep aynı , sanrı ; " ölüme dair "


yatan kadın / mermer yontu-Sabancı Müzesi Parkı Emirgan

Yaşlandıkca hayatın anlamı da değişiyor , paralel ; eski hüzün de içeriğini değiştirdi nostalgie gibi , kent başını almış gidiyor , eski yaşanmışlıkların adresini ararken karşıma çıkanlara bir soru "..hala burada mı yaşıyor ? "

Başka bir nedenle yazmıştım ; Her kez geldiğimde ,  üçüncü gün bana tarifsiz bir hüzün verir bu kent ; buna Baudelaire'e özgü " Spleen d'İstanbul "diyorum , yeni değil  ; tüm yaşantımda yalnızlık bir gölge gibi bırakmadı peşimi . Vakt-i kerahat 'ı beklemek ve dostlarla paylaşmak bu sıkıntıyı dağıtmanın tek çaresi ama ölüm bir sünami gibi geçti İstanbul'dan , çoğu gitti dostlarımın, kalanlar mı? Onlar " büyük burunlar , Gogol'un " Perspektif Nevsky Bulvarında "müzayedeci dostlarıyla tur atıyordur.
Bu kez karşılaştığım iki yabancı galeri ve de sanatçı Meray'ın atölyesini görmek üzere Karaköy'e doğru iniyorum Taksim'den , işte Karabaş mahallesi , park biraz düzenlenmiş ama aynı keşmekeşlik , Bedri Rahmi'nin meşhur Tophanesi ; çınarlar , kahve ve o kasaba havası İstanbul'un tam göbeğinde :


60 yıllarında Akademi'den atölye olarak buraya gelir desen çalışırdık. O yıllar İstanbul'da ne kadar gariban varsa burada yaşardı ; esrar derdik ama başka uyuşturucu bir bela , parkda yerlerle sürünürdü de kimse ne oluyor demezdi . Daha yakın bir zamanda Gürdal Duyar'ın "Güzel İstanbul" heykeli de burada kırılmıştı , Geriye dönüşlerde arkaolojik kazılar gibi çok derinlere inebilirsiniz ; bütün geçen yılların kent olarak değişimi bir yana , Darwin'e taş çıkartırcasına bizim insan değişmiyor , Karabaş mahallesinin dekorundaki insan  50 yıl sonra da aynı , garibanlığı , bakışı , giysisi , zaman durmuş bunu hep izledim : Bir zamanlar Almanya'da yaptığım sergiler nedeniyle Türk'lerin o ülkedeki günlük yaşamlarını izlerdim ; direnirlerdi o topluma "assimilé" olmamak için ,  Fransa'da yaşayan Magrep'liler daha da beter , din mi bilmiyorum ama insan bu meçhul ! Gerçek İstanbul'lular ; köpek ve kedilerden söz   ediyorum , işte onlar değişmiyorlar :


Karaköy yeni bir kent aşama projesine girmeden önce bence bunun kokusunu alan sanat galeri ve sanatçı atölyeleri büyük bir cesaretle gelip buralara yerleşmiş , bunların içinde şaşırtıcı yatırımlar ve mimari kalitesi olanlar bunun tesadufi olmadığını gösteriyor örneğin Galeri Ma'na , bir yabancı galeri Steven Riff vs. İstanbulModern ve Tophane-i Amire gibi resmi olanlar da bu çekimi güçlendiriyor.


Meray'ın atölyesi bir iş hanının üçüncü katı , bir zamanlar NewYork'da unutulmuş , 70 yıllarından sonra sanatçıların ucuz , terkedilmiş mekanları işkali sayesinde şimdi gözde bir semt olan Chelsea'nin atölyeleri görünümünde ; ortamının olağanüstü dağınıklığı sanatın kendine buyruk özgürlüğünün ta kendisi. Yakında yapacağı bir sergiyi konuşuyoruz ; sergisinin içeriği " Botox " muş , yani genellikle kadınların o güzel anlamlı yüzlerine inen bıçakla , anlamsız maskelere dönüştüren "métamorphose",
Bu konuyu " L'art Corporel " tanımıyla kendi yüzünü ve vücudunu "performance" olarak kesip biçtiren Orlan'ı herhalde tanımayan yoktur :

Orlan / Omniprécence - 1993
Contemporary'nin tahammül sınırlarına , bir ruh hastasının çok ünlü bir artist olarak oturmasına şaşırmamak gerekir ; bu çatının altında ünlü sanatçı tanımıyla o kadar şarlatan var ki belki Orlon'nun kendini buna kurban etmesi, ötekilerin yaptığı şamatadan daha anlamlı.
Ölümünden bir süre önce bir dostumun evinde karşılaştığım doktor André Rouveix bunu dünyada ilk başlatanlardı , sinema oyuncusu Martine Carol'la evliydi bir zamanlar. Hemen hemen dünyaca ünlü sinema , varyete vs. sanatçıları onun elinden geçmişti. Bu cerrahi ona akıl-almaz bir servet getirmiş olmalı ki  bana bütün gece paha biçilmez araba kolleksiyonundan ve bir türlü vakit bulup yaşayamadığı dünyanın dört bucağındaki evlerinden söz etti. 
Meray'ın bu konuyu değişik sur-face'lar üstüne yaptığı portrelere, alttaki malzemenin desene sahicilik katkısı olarak yorumlayabiliriz ..



Sanatçının kendi portresini mi yaptığı resimde imaginer bir "botex'e" uyguladığını sormadım , kanımca kendini de katıyordur buna. Daha sonra aklıma takılan ve de unutamadığım ; Roma Ulusal Müzesinde gördüğüm bir heykel Meray'ı daha önce nerede gördüğümü kanıtladı :



Atölyeden çıkınca Karaköy'ün ara sokaklarında dolaşırken aklıma belleğimde kalan en fantastik sokağın hala var olup olmadığını ararken, tesadüf tam önünden geçiyormuşuz ; meşhur Karaköy genel evi : Kadem Sokağı


Kadem sokağı halen genelev olarak yaşıyor ve bence 60 yıllarında mesleklerinin sonuna gelmiş , en fazla yıpranmış , obèse kadınların olduğu bir genel evdi . Fellini " Kadınlar Sitesi " filminde kadına özgü fantasmında ne yaparsa yapsın Kadem sokağı kadınlarına ulaşması güçtü , bilmiyorum görseydi ne yapardı diye !
















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA