ÖTTÜĞÜM DÜDÜK

Giriş: Belki duymadınız, Nikos Kazantzakis'in mezar taşında ne yazdığını: "Hiç bir umudum, hiç bir korkum yok; ben özgür bir insanım".  Ne güzel, kaç kişi bugün ben özgürüm diyebilir; giderek bunu anlatmamın nedeni: şimdiye dek Blog'umda ve Kolajart'da yayınlanan yazılarımı bir başka dergide de yayınlanmasını belki daha çok izleyici bulması arzusuyla karar vermiştim. Bilmiyordum bu derginin "sırtını bir bankaya dayadığını"! Sözcüğün tam anlamıyla snop ve de batıya özgü bir özenti sezinlediğimde, zaten işin başındaydık. Internet sitelerinde yayınladıkları yazım "Dediğim Dedik"le
yollarımız ayrıldı. Elbette bu yazılar "contemporary'e" değiniyordu. Performans ve şamataya dönük bu absürt, lüks dergilere, modern galerilere, bu birikim sonucu oluşan "hayalet müzeler"'e dönüştükten sonra "Far West" misali Dolapdere'ye kapağı atar. Ama çevrede ortaçağa özgü sokaklar,  karanlık insanlar, başı boş köpekler bile onları ırgalamaz; ne alınır ne satılır o da meçhuldur!

                                                       ÖTTÜĞÜM DÜDÜK

LES FRAC  (Fonds régionaux d’art contemporaine) 1981 de Sosyalist Partisinin yönetime geçişi sonucu, kültür Bakanı Jacques Lang’ın önerisiyle Fransa'nın tüm bölgelerinde kurulan Modern sanat merkezlerinin ismidir. Bunların görevi ; günümüz ve çağımız contemporain sanatını toplamak yani sistemli bir şekilde satın alıp - tüm Fransa’da - sergilemek, sonra depolamak yani gelecek kuşaklara iletmek. Giderek devletin yönetiminde, kültür bakanlığının bir misyonu , “çağdaş sanatı” ve sanatçıyı desteklemek amaçlı. İçinde para olan herşey gibi hızlı bir şekilde amacından saptırılıp, müze teknotlarını yöneten büyük galeriler, onlarında bağımlı olduğıu zengin kolleksiyonerler, uluslararası lobilerin dümen suyuna girerek amacından uzaklaştı! Her müzenin sahip olması gereken empoze, büyük isimler: hiç tartışmasız vardıkları fiatların üstünde alınıp, gösteriye geçerken, arka planda, isim olmayanlara da bir göz dağı vermek amaçlı satın alma komisyonları, pazarlık ederek toplamaya devam ediyor!

Alex Ayed

Tania Mouraud



 Mutlak bir gözlemden uzak, “bit pazarı” anlayışında  5700 sanatçıdan toplanan 30.000 “objet” ki contemporary'nin içeriğinde “her şey sanat olabilir” mantığıyla, ileriye dönük hiç bir kaygı gütmeden yapılmaktadır. Bu acınacak, perişan görünümün bilançosu her yıl gazetelere konu olur: geçen yıllarda Fransa’nın en popüler haftalık mizah gazetesi “Canard enchené” - zincire vurulmuş ördek - gizli bir raporu açıklamıştı; depolarda toplanan eserlerin " auto-destruction " yani çoğunlukla kullanılan malzemelerin zamanla eriyip, dağılıp solup, birbirine yapışarak yanındaki işleri de beraberinde yok olmaya doğru götüren nedenlerin başında, sanatçıları kullandığı malzeme listesinde görülen, çoğunlukla aklınızı almıyacağı “şey’ler” : şeker,  yağ,  un, video filmleri - yanıcı özelliği çok fazla- sentetik yapıştırıcılar, basit malzemeler; plastik,  bez, moloz, kum, taş; tüm zamana aykırı olarak düşünebileceğimiz en absürt kurgu araçları! Resim sanatında bile; yanlış hazırlanmış bir satıh, tuval adına kolaya kaçarak, tuval bezi üstüne sürülen “gesso” yapılmadan; herhangi bir bez üstüne çalışıldığında, yağlıboyanın altındaki satıh üstüne zamanla bir  asit dönüşümü yapabileceğini Rotko'nun ve Bacon'nun yapıtlarında izlendi.

Rothko


Bu sanatçılar renkli bezler kullanarak resimlerinde arka plan, “fon” problemlerini basitce çözmüşlerdi. Zamanla kulandıkları “medium”un beze asit etkisi, boyayı yıpratıp, sarartma ve dökülme sorunlarına yol açmıştı ve şimdi çoğunlukla cam altı ve ısı kontrolu yapılarak güçlükle sergileniyor. Boyanın ve her türlü malzemenin düşmanı güneş ışığı ve ısı dır, örneğin yaşantısında çok cimri olan Picasso’nun kullandığı boyalar, “LeFranc” ‘ın ikinci kalite boyalarıymış ki bu kalite boyayı yapan pigment’nın kalitesiyle ölçülür yani en kaliteli boya 4 yılldız sa Picasso 2 yıldızın ucuzluğunun kurbanı olmuş, boyanın hızlı kuruması için de palet olarak medium yağını emici satıh yani gazete katmanlarının üstüne boyayı sıkarak kullandığında; boyayı tuval satıhına yapıştıran mediumun işlevi kalmıyor! Genellikle özel kasalarda saklanan tuvallerin geleceği de meçhul! Yine contemporary’ye dönersek: basın ve tüm mediatik eleştirilere rağmen “sanatın dokunulmazlığı” adına FRAC yoluna devam ediyor. Eserlerin “kendilerini yıpratması” sürerken, asıl sorunun depolama ve arşiv olduğu gibi, %80 güncel konumlarda satın alınıp, hiç sergilenme şansı olmayanları daha ne kadar elinde tutabilecek ya da devasa boyutta, taşınamıyacak ağırlıkta olanları!

Jean Pierre Reynaud

Marina Abrahamovic


 Hemen aklıma bu konuda en tanınmış plasticien Jean Pierre Raynaud geliyor: yıllar önce gördüğümde çok şaşırdığım ve de FRAC’ın kolleksiyonunda olduğunu duyunca daha beter..evet sanatçı çocukluğunun geçtiği ev satılıp yıkıldığında, 40 tane kovaya moloz; beton, alçı toz toprak koyarak bunu biennallerde, modern müzelerde sergiliyor. Biliyorum bu konuda karşıt düşünce üretmek bir tabu, ama anılarla dolu bir mekanın kavramının anlatıma dönüşümü molozu göstererek olmaz, niye sözcükleri ya da sinemayı seçmiyor sanatçı. Aynı  yoldan giden, ne yaparsam bu bir mesaj’dır diyen Enselm Kiefer, Kültür Bakanlığının seçtiği önemli sanatçılara verdiği Grand Plais - MONUMENTA’da tonlarca yıkık beton duvar sergilemişti, bilmiyorum şu anda hangi kolleksiyondadır.

Enselm Kiefer - Monumenta


Ünlü düşünür Jean Clair, aynı mekanda Chiristian Boltanski’nin yine tonlarca giysi, şifon yığınını vs. görünce ilk kez.: “…çöpleri şatolarımıza, müzelerimize boşaltıp sonra adını SANAT koyuyorlar” demek cüretinde bulunmuştu. Kimin haddine eleştirmek; “kavram” elle tutulur, gözle görülür bir şey değil ki, bir polemik oluşabilsin!

Christian Boltanski - Monumenta


Fransız müzeleri araştırma ve restauration sorumlusu Gilles Barabant: “..restauration yapanın bu konuda sansür yapma rolü yoktur, müzelerin ve Frac’ın kolleksiyonlarını yapanların genellikle teknik bilgisizlikleri sonucu, çağdaş markasıyla alınan eserlerin restauration’u olanaksızdır.”
Bu scandal Damien Hirst’in formol’e yatırdığı köpek balığının kokuşmasıyla başlamış. Danielle Spoerri’nin Macar Sofrası - bir plato üstüne yapıştırılmış yemek masası, tabak, bardak, örtü vs. zamanla yıpranma çürüme! Niki de Saint phalle’in “venüs” heykeli; şifon, gazete kağıtları, bir takım plastik oyuncakların, çiçeklerin vs. yapıştırıldığı heykeli 1964 de yapılmış, tüm malzemenin zamana dayanamaması ,2007de BNP bankasının ön-ayak olduğu ve 35.000 euro’ya yaptırdığı birinci restauration’dan sonra bu kez daha beter bir durumda. Ayrıca sanatçının diğer işleri de benzer yıpranış içindeymiş! Dieter Roth’un çikolatayla yaptığı iş erimiş, Joseph Buys’un hayvan yağı kullandığı iş kokuşmuş ve erimiş. Altını çizelim Frac’ın depolarındaki bu çürüme, böcek ve bakteri ürettiği için, genelde çok fragile olanları dondurmak önerisinde bulunanlar da var. En zor durumda bulunanlar: organik malzemeyle yapılanlar, örneğin  Michel Blazy’nin Danette’le yaptığı pentür, granüle patetes’le yapılan heykel, köpek bisküisiyle yapılan objeler! Bu konuda sanatçı: “.. bana göre, tüm eserlerin kaderi bir gün yok olmak, ben buna “vanité” diyorum, benim ilgi alanım sanatta “éphémere”, onların yok oluşu başka bir enerjiye yol açacaktır.”
Kolleksiyonerlerin ilgisine: binlerce dolar ödedikleri sanat eserleri bir gün küflenirse şaşırmasınlar!


Yorumlar

  1. Çok haklısını diyeyim
    İstanbul da ki bazı sergilerde de aynı tarz çalışmalara rastlıyoruz da senin gibi düşünüyoruz
    Yapanın zamanına, malzemesine, ve de bunları sanat diye sunanlara yazık diyoruz gerçek sanat yapanlara da ayıp olmuyor mu ? Sorusunu sormak gerek

    YanıtlaSil
  2. ilginç...bakış açım değişti..

    YanıtlaSil
  3. Selamlar Üstad;
    Bendeki bir Yüksel Arslan’da cam altı olmasına rağmen kurtlanmıştı... Kendi dışkısı ile yaptıklarından biriydi... Ama onun amacı da buymuş zaten... zamanla bozulup kaybolması... ��

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA