Contemporary 'nin sonu ya da " Si...aşşa Kasımpaşa Ekolü " !

               
                                                                  Jeff Koons
                                                              "Balloon Dog"

Bu sözcük 1945 den bu yana sanatın yörüngesini simgeliyor. İkinci dünya harbinden kan-revan , açlıkla çıkan dünyamızın halet-i ruhuyesininden bir kurtulma simgesi ; modern olmak da yetersiz , Fransa 'da buna yeni bir katkıda bulunarak " avant-garde " ın da bir ötesine geçmek diye tanımlanmıştır ; malum olduğu üzere " avant- garde " sözcüğü askeri bir terimdir .  Zaten " Pop-Art " la modern daha önce aşılmıştı.
Peki amaç ne yapmak ?  Bunu irdelediğimizde , öteki sanatların örneğin yazı , müzik , sinema , fotoğraf vs. içerikte dokunulmazlıklarını hiçe sayarak , contemporary'ye göz alabildiğine geniş ufuklar açmak ; herhangi bir " jest " , tavır , objet , kendiliğinden sanat olma özgürlüğüne kavuşmalarıdır. Modern hiç olmazsa sanatın gününü geçmişle yargılama " tolerans"ına açıktı , bu kez geçmiş yok olduğu gibi estetik , güzel , teknik  kaygılar da yok oluyor ; sırtını "mediatique " duvara dayamış , kendi kuralarını uygulayan , sürekli pazar arayan , gerektiği zaman " üçüncü dünya ülkelerininde" sanatcı çıkarabileceğine karar veren ,sanata inançları dolayısıyla daha önce yanaşmayan zengin arap ülkelerini de kafa kola alıp , yavaş yavaş modern kaligraphie den başlayıp , Mürakami'nin pırıltılı balonlarını , ültra modern müzelerine  sokmaktı. Durmadan piyasaya " plasticien " sürmek gerekiyor ama kontrol önemli merkezlerin elinde , Saatchi'nin emposé ettikleri , daha önce önemli kolleksiyonlara , müzelere girenler sonsuz bir dokunulmazlık kazanmıştır ; kimin haddine Richard Serra' ya , Bruce Nauman'a , Donald judd'a  vs. erişebilmek , yargılamak mı asla . Şimdiye dek 12 bin - kendi dediğine göre - sanat eseri toplamış milyarder François Pinauld , Kendi müzesine Paris'de yer verilmeyince kızgın ve kırgın Venedik'e yerleşti , şöyle diyor ; "Bir kolleksiyonun yaşaması gerekli bu nedenle durmadan sanat eseri alıyorum ama aynı zamanda satabilmeliyim de , ben "rahatsız edici " sanatcıları tercih ediyorum ! " . Şimdi siz karar verin , 2005 de ki bu alış veriş , ya da elimdeki doküman bugün nereye gelmiştir : Monsieur Pinault  2000 yılında Jeff Koons'un  "Balloon dog " adındaki hafif metal - kırmızı crome, - başka renkte olanları da varmış - 5 milyon dolara satın alıyor , 2004 de Damien Hirst'in " the Fragile Truth , 1.5 milyon sterlin, 1. 8 milyon da Maurizio Cattelan'ın kafasını bir delikten çıkararak sıkıcı bir tabloya bakmasını içeren yapıtı, o yıl aldığı son eser de Paul McCarthy'nin bir anıt installationu ( 800 metrekare) : Sod and Sodie Sock ,1998 tarihli , ödediği para moralinizi bozar. 2005 yılı bu pazarın en verimli yıllarından biridir çünkü bunu monopolünde bulunduran  ülkeler daha doğrusu alıcı ; kolleksiyoner ve müze , uluslararası Bienallerle "interactive" olup , beyin yıkama adına kendi isimlerini empoze etmişlerdir . Bir sekt gibi çalışan monopole , teknotrat misyonerlerini tüm dünyaya yaymıştır . Size gösterilen bu absürt "sirk " kavramsal " alt yazılı , her durumda kendini savunacak , genellikle "gadget " yani luzumsuz oyuncak , pırıltılı göz çeken , rahatsız eden , yargılayan ki bu saldırganlık payı onun dokunmzlığını getirir. Örnek vermek gerekirse yine François Pinaut sistemini şu şekilde planlamıştır ; " Pinault fondation " nun tüm yöneticileri sırasıyla Fransa'nın kültürü yönettiği en üst düzeydeki makamlarına yönlendirilmiştir. örneğin Jean Jacques Aillagion önce Fransa kültür bakanı, sonra George Pompidou müzesi yöneticiliği daha sonra da Versaille sarayı yöneticiliğine atanmıştır. O günden bu güne bu saray Pinault'un sergi sarayı oldu ; Jeff Koons'la başlayıp Murakami'yle devam eden sergilemeler Fransa'da önemli tartışmalara neden olup yine savaşı Pinoult kazandı. Charles Saatchi'nin başlattığı bu sirk bugün dünyanın tüm zenginlerinin paralarını yatırdıkları bir oyun oldu. Yalnız Fransa'yı sayarsak Pinault'un yanı sıra ondan daha zengin Bernard Arnault ve Alain Dominique Perrin , Gilles Fuchs , Jean Marc Salomon vs . Bunlar başı çekenler eğer büyük şirket ve bankaları saymaya kalkarsam şaşırmamak elde değil. Bu akonomik güç ; 21 yüzyıl sanatını yazmıştır deriz ve burada biter. Tüm bit pazarlarını müzelere koyduktan sonra başka yerlerden bazı sesler gelmeye başladı ; LES FRAC  , 1981 de Fransa'nın tüm bölgelerinde kurulan Modern sanat merkezlerinin ismidir. Bunların görevi ; günümüz ve çağımız contemporain sanatını toplamak yani sistemli bie şekilde satın alıp sergilemek sonra depolamak yani öteki nesillere saklamak. yani devletin yönettiği bir nevi , contemporain sanatı ve onun ticaretini desteklemek amaclı. İçinde para olan herşey gibi hızlı bir şekilde amacından saptırılıp, müze teknotlarının yönetiminde , üst düzey galeri ve kolleksiyonerlerin eline geçmiştir. Her müzenin sahip olması gereken empoze büyük isimler , hiç tartışmasız vardıkları fiatların üstünde alınıp , gösteriye geçer. Arka planda isim olmayanlara da bir göz dağı vermek amaçlı satın alma komisyonları , pazarlık ederek , akıl almaz sayıda contemporary'nin içeriğinde alınan, sayısı binleri geçen görüntüsü bit pazarlarını andıran bu acınacak, perişan görünümün bilançosu her yıl gazetelere konu olur .  Son olarak verilen raporda ; depolarda toplanan eserlerin " auto-destruction " yani çoğunlukla kullanılan malzemelerin zamanla eriyip , dağılıp solup, birbirine yapışarak yanındaki işleri de beraberinde yok olmaya doğru götüren kullanılmış malzeme listesinde çoğunlukla aklınızı almıyacağı ; örneğin : şeker , yağ , un , video filmleri - yanıcı özelliği çok fazla- , sentetik, basit malzemeler ; plastik , bez vs. , moloz , kum, taş , tüm zamana aykırı aklınıza gelebilecek en absürt kurgu vasıtaları! Bu büyük sonu görmek adına yaşamak istiyorum . Daha önce söz etmiştim ; pentürde bile yanlış hazırlanmış bir satıh, tuval ya da herhangi bir bez üstüne çalışıldığında ; yağlıboyanın altındaki satıh üstüne zamanla bir  asit dönüşümü yapabileceğini Rotko'nun ve Bacon'nun yapıtlarında izlendi.
Contemporary' nin kaderi yalnız uluslarüstü bir düzeyde yargılanmıyor , bizde de dışa özgün yerini bulmuş ve de bienaller sayesinde ekonomik düzeyde en güçlü isimlerin sanat merkezlerine , zenginlere ve onların deynekcilerinin çekim alanına girmiştir. Modern kompleksinin virüsü , geleneksel beğeni ve estetik , insana dair her türlü içeriği yok ettiği gibi ters bir illision ve yanılsamayla sanatın asırlardır var olma gerekliliğini çöpe atmıştır. Amaç bir "şamata " , bir sirk , keriz silkelemekten öteye rahatsız etmeyi görsel içerik almıştır.


                                                                     Hale Tenger
                                                        Si....Aşşa Kasımpaşa Ecolü
                                                   

İstanbul Modern Müzesinde açılan "Hayal ve Hakikat" sergisi Türkiye'de kadın sanatcıların "modern ve çağdaş" içeriğinde sunulmasıyla gerçekleştirilmiş. Bu kalkanı kulladığınızda , size kimse dokunamaz ! İsterseniz domates de sergilersiniz , üzerine kılıçlar asılmıs bir " lenger " de .Size polemikler oluşturur gazetelerde ; "conceptuel" yani kavramsal attığınız sloganı , bu yerleştirmenin altında plastisiyenin ne kurguladığını , bunun " doğru bilinç olup olmadığı " ! İstanbul Modern'nin modern olmak için harcadığı bu "tahammül fersah" zulümu söz yetmez anlatmaya .

Yorumlar

  1. 2011'de yazmışsınız, 2014 Contemporary'sinden çıkmışım, büyük keyifle okuyorum. Dayanamadım, not düşmek istedim, affedin.

    Ellerinize sağlık ;))

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA