HAYAL MÜZELERİ 11 /ZURBARAN - SAINT LUCIE


Zurbaran / Saint Lucie - 1636 / Chartre
Fransa'da taşra müzelerinin kaderi , ellerindeki önemli tabloları Paris'in ünlü müzelerine vermek zorunluluğundan bir nevi 2. sınıf olmasıdır. Bazı müzeler belki bir-iki tuvali  elinde tutabilmişse bundan turizm adına yararlandıkları şüphe götürmez . Chartres müzesinin de gözde tuvali Zurbaran'nın "triptique" olarak yaptığı St Lucie'dir , ötekiler Amerika'da washington müzesindedir.

Zurbaran / St. Lucie - Washington
Saint Lucie'nin öyküsü ; sicilya'ya özgü , Syracuse kentinde geçiyor 4 yüzyılda . Zengin bir ailenin kızı bakire azize Agathe'ın etkisinde, ona tapıyor . Annesi eutycie bir süre sonra amansız bir hastalığa yakalandığında Lucie azize Agathe'dan yardım istiyor. Evet annesini iyileştirebilir ama kendisinin de bakire olarak kalması ve annesinin tüm varlığını fakirlere dağıtması şartıyla. Lucie kabul ediyor ve annesi iyileşiyor ; şimdi sağlıklı ama fakir. Lucie'nin güzelliği ve bekareti çevrede duyulmuş ve varlıklı bir kişi annesinden Lucie'yi istiyor ; Lucie bakiretini korumak adına Agathe'a söz vermiş , evlenmeyi redediyor .
Zurbaran / Saint Agathe
Amacına ulaşamıyan zengin adam Lucie'yi Consul Pascasıus'a şikayet ediyor . Şunu açıklamakta fayda var : 4 yüzyıl Roma imparatorluğu İmparator Diocletıan dönemi hiristiyanlığın önüne geçilmez yayılmasına karşı "hiristiyan karşıtlığı" yasaklar , inanları toplama , yakma , yıkma , zulüm adına " persecution Dioctien" - Dioctien zulümü- kanunlarını yürürlüğe geçirmişti . 303 de başlıyan zulüm 304 de imparatorluğun barbar işkaline karşı korkularıyla daha da acımasız uygulama dönemine girmişti. Consul Pascasius Lucie'yi bu kanunlarla yargılamaya gönderdiğinde onun ideali Azize Agath'ın yolunu seçiyor ; inancından vazgeçmiyecektir . Kaderiyle "göze gelen " Lucie sonuçta uğradığı işkenceler sunucu gözleri oyularak azize oluyor . Tüm kutsal eşyaları önce Bizans 'sa Constantilopos'a gönderiliyor , kentin düşüşünden önce Venedik dönen "relique" , Ravenne'de mozayık olarak imgeleşiyor ve giderek yazıda Dante "ilahi komedya"sında onu cennette Aziz Jean'nın yanına koyar ,
resimde ise birçok ressamın konusu olmuştur.

domenico Beccafumi


Francesco del Cossa
Zurbaran'nın resminde bilinmez bir "surnaturel" , bir başka "mystique" , kendiliğin oluşan içerikteki gizem ; böyle bir pentürün çağın öteki ressamlarından ayırıyor . Velasques daha dışa dönük , yer yer daha "mondain" , El Greco belki daha yakın ama dil ve teknik  Zurbaran'da gerçekcilik duygusuyla birleştiğinde bizi başka bir ruh çözümüne götürüyor ki bunu dilimizde , Karacaoğlan'nın değişiyle " acıya yürüdüm özümü kattım " olarak tanımlayabiliriz .


 Agath memelerini , Lucie de gözlerini sunuyor zulüm edenlere , bekaretlerini ve özgürlüklerini korumanın bedeli . Bir kurban gerekir zaman zaman, hiç bir başkaldırma kendisine çiçek verilerek sonuçlanmamıştır ama bana acıyı kim tarif edebilir .

Zurbaran / Agnus Dei 1635

Ben artık "bakmıyoruz" diyorum , milyonlara satılan tuvaller bakılmadan bir matah olarak alınıyor , bakıyor ama görmüyor , anlamıyor . Giderek doğada bir tek insan değil bakan ; ya öteki gözler , peki onlar ne görüyor ? Bunu ikinci kitabımın "thematique" giriş bölümünde sormuştum :


Utku Varlık / Artist Yayınları 2000
Geçenlerde Florida'da balıkçıların ağına takılan devasa bir balık gözü epey soru getirdi ; tanımlayamadı kimse ;


ben şöyle düşündüm , belki "modern" , "contemporary", "conceptuel" adına yitirdiğimiz bir göz olmasın!























Yorumlar

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Harika işler başarıyorsunuz hocam. Tebrik ederim sizleri. En kısa zamanda değerli eserlerinizi görmek ümidiyle ... Hoşçakalın. (Kenan)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR MÜZEDE OLMAK YA DA OLMAMAK - LEVENT ÇALIKOĞLU

GÜLÜNÇ BİR ADAMIN DÜŞÜ - BEDRİ BAYKAM

UTKU VARLIK - SANAT AYRICALIKTIR / HELİN KAYA